FeaturedKIBRIS

“Özelleştirme kapıda!”


 Kıbrıs Türk Hekimler Sendikası (Tıp-İş), kamu hastaneleri ve sağlık merkezlerinde eylem yaptı. Acil, Diyaliz ve Onkoloji dışında kamu hastahaneleri ile sağlık merkezlerinde hizmetler durdu.

   Tıp-İş Başkanı Sıla Usar İncirli, yaptığı konuşmada bütün mesleki etik değerlerin hiçe sayılarak hekimlik mesleğinin ayaklar altın alındığını kaydetti ve “Hekimler olarak bizler çok üzgünüz. Hastalar zarar görmektedir, hastaların yaşamları tehlikeye atılmıştır” dedi.

İncirli, ülkede bir sağlık krizi yaşandığına vurgu yaptı ve bunun yıllar içinde büyüyen, büyümeye devam eden bir kriz olduğunu söyledi. İncirli, “Bir cenin ana rahmine düştüğü andan itibaren yaşamlarımıza, dünyaya mucizelerle, güzelliklerle gelmek için büyümeye başlar. Günler içinde kalbi atmaya başlar. Annesi bunu hissedebilir ama biz bu mucizenin sesini, bebeğin ilk kalp atışını duyarız, görürüz. Büyük bir hızla, haftalar içinde organları oluşur; beyni, ciğerleri, böbrekleri, gözleri, kulakları. Biz hekimler bütün bu süreci gözler, yönetiriz. Ve sadece 42 haftada insan yavrusu dünyadaki ilk nefesini almak, ilk çığlığını atmak için doğar. Bizim ellerimize doğar. İnsanın yaşamdaki ilk zaferi budur. Yaşam bir armağandır. Mutlulukla ve sevgiyle ama en önemlisi sağlıkla geçtiği zaman. Bu serüvende insanların karşısına çıkan her hastalıkta, her kazada, yaşamı tehdit eden her durumda yanında hekim vardır. Her daim hayatta tutmak için, acısını dindirmek için ve ama her şeyin sonunda gözlerini sonsuzluğa huzur içinde kapayabilmek için” dedi ve “Peki devletin görevi nedir?” diye sordu

“İlaca para, hastaya antibiyotik yok!”

İncirli, devletin en temel görevinin yurttaşın eğitimini, sağlığını ve güvenliğini sağlamak olduğunun altını çizerek, “Bunları yapmayan bir devlet ne işe yarar ki? Yıllardır söylüyoruz. Sağlıktaki sorunları konuşuyoruz. Anlamıyorlar ya da anlamak istemiyorlar ya da anlıyorlar ama gereğini yapamıyorlar.

Defalarca ne bizim ne de halkın sabrı kalmadı dedik.  Yapılması gereken yasaları yapmazsanız sağlıktaki kriz çözülmez dedik. Yasaları yapmadınız. Fiziki koşulları berbat bu hastanelerin… Alt yapınız yok. Hekiminiz hemşireniz yok, nöbet tutmaktan tükettiniz çalışanları. Hekim eksikliği, alt yapı eksikliği nedeni ile hastaları sevk etmek zorunda kalıyoruz. Sonra da milyonlarca lira tutarındaki faturaları ödüyor bu devlet.

Faturalar kabardıkça çalışana ücret yok, alt yapıya para yok, eğitime para yok, ilaçlara para yok. Antibiyotik yok bu hastanelerde… En ciddi enfeksiyonları tedavi ettiğimiz antibiyotikler yok” diyerek veryansın etti.

Az hekim, çok iş, az ücret…

İncirli, bugün hastanelerde az hekimle çok iş ve az ücret mantığının hüküm sürdüğünü söyledi ve Onkoloji hastanesini örnek gösterdi. “Hekim hemşire personel olmadığı için koca bir katı açamadınız. Bomboş duruyor.

Şimdide 200 bin metrekarelik hastane yapacağız diyorsunuz. 30 futbol sahası büyüklüğünde bir hastane

Elbette yeni hastanelere, halen kullanılanların tamirine ihtiyaç vardır. ancak onkoloji hastanesinin bir katını bile açamamışken, Girne Hastanesi’nde hastalar doktorsuz geceler geçirirken, 30 futbol sahası büyüklüğündeki bir hastaneyi nasıl donatacaksınız? Hekim hemşire nereden bulacaksınız? Girne Akçiçek Hastanesi sağlık ocağı yaptırmayacağız” diyen İncirli, hayal değil gerçek istediklerini kaydetti.

“Sağlık alınıp satılan bir mal değildir”

Ülkede gerçek hastaneler istediklerini vurgulayan İncirli bu ülkenin ihtiyacının güçlü bir kamu sağlık hizmeti olduğunu belirtti. İncirli, sağlığın özelleştirilemeyeceğini de dile getirerek şunları kaydetti:

“Kamu özel ortaklığı adı altında hastanelerin ticari işletmelere dönmesine, sağlığı alınıp satılan bir mal olmasına izin vermeyeceğiz. Çünkü eğer sağlık özelleştirilirse, alınıp satılan bir mal olursa sağlık, o zaman parası olan yaşar parası olmayan ölür bu memlekette. Bugün yaşanan sorunlardan gelen geçen tüm hükümetler sorumludur. Yasaları güncellenmedikçe hekimleri yasa dışı çalışır duruma soktular. Peki, bu hekimler ne yaptılar hekimlik mesleklerinden başka? Aldıkları eğitimi hastalarının hizmetine sokmaktan başka ne yaptılar?

Bugün efendilerin çizdiği yasal çerçevede bir hekim sokakta, maçta, hastane dışında her hangi bir yerde gözünün önünde bir hasta kalp krizi geçirse, kalbi dursa ona müdahale edemez. Hipokrat yemini, bütün mesleki etik değerler hiçe sayılarak hekimlik mesleği ayaklar altındadır bu ülkede… Hekimler olarak bizler elbette bütün bunlardan dolayı üzgünüz, çok üzgünüz. Ama hastalar zarar görmektedir, hastaların yaşamları tehlikeye atılmıştır.  Sendikamız yıllardır savunduklarını Ekim 2015’te son perdeden haykırmaya başladı.

Eylemler yaptık. Meclise yürüdük. Nisan mayıs aylarında eylemlerimizi sürdürdük

Hükümet bize sözler verdi. Protokoller imzalandı. Hekim istifaları yaşanınca yeni hekim bulmak için gazete ilanlarına varınca iş hekimleri 3000-4000 liraya çalıştıramayacaklarını anladılar. Göç yasasından istihdam edilen meslektaşlarımızın maaşlarını artırdılar. Hekim hakim maaş eşitliği dediler 1980’lerden beri söylüyorlar

onu da yapamadılar. Hekimleri kategorilere böldüler. 2008-2011 arası hekimleri dışladılar. Bir grup hekimin emeklilik menfaatlerinden kestiler.”

“Özelleştirme kapıda”

Sağlıkta özelleştirmenin ayak seslerinin yaklaştığını söyleyen İncirli, idarenin sağlık hizmetlerindeki başarısızlığını salt beceriksiz iktidarlara bağlamanın yeterli olmadığını vurguladı. İncirli, asıl meselenin devletin adım adım sağlığını özelleştirme planları olduğunu ifade ederek, “ Ülkemizdeki kamu sağlık hizmetleri hızla çöküşe giderken, çoktan yapılması gereken yasalar yapılmamışken, alt yapı ve fiziki koşulların iyileştirilmesi bitmeyen bir masalı anlatırken, Sağlık Bakanı Sn. Sucuoğlu bütün sorunların çözümü olarak Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanı ile imzalamış olduğu protokole işaret etmektedir. Ülkemizde sağlıkta gerçek bir kriz vardır. Halk sağlık krizinden zarar görmektedir. Sağlıkta yaşanan krizi kamu özel ortaklıkları çözebilir mi?

Madem ülkeyi içinde bulunduğu sağlık krizinden çıkarmanın anahtarı olarak Türkiye Cumhuriyeti’ndeki kamu özel ortaklığı  projeleri gösteriliyor o zaman Türkiye’de yaşananları daha dikkatli izlememiz gerekmektedir” diye konuştu.

“Çalışma barışı bozuldu”

Ülkede çalışma barışının bozulduğunu söyleyen İncirli, “Demokles’in kılıcı gibi başımızın üzerinde disiplin soruşturmalarını başlattılar. Yasada var olan özel hasta bakma hakkını düzenlemek için tüzük yaptılar ama tüzüğün gereklerini de yerine getirmediler. Birkaç paragraflık değişiklikleri bile sonuçlandıramadılar. Hekim yasasını bize çok gördüler. Şimdi de seçim süreci başladı, hiç bir çalışma sonuçlanamaz diyorlar ama sağlık ertelenemez” dedi.

Siyasi partilere çağrı

İncirli, eylem yerinde bütün siyasi partilere de çağrı yaptı ve sözlerini şu sözlerle noktaladı:

“Sağlık politikalarını açıklasınlar. Halk bu ülkenin sağlık krizinden nasıl çıkarılacağına dair partilerin görüşlerini bilsin. Halkımıza çağrımızdır. Partilerin seçim bildirgelerindeki sağlık başlıklarını iyi incelensinler.

İhtiyacımız olan süslü kulağa hoş gelen sözler değil gerçek politikalardır. Bu ülkede hiç bir idarenin hekimleri yasadışı çalışmaya mahkûm etmeye hakkı yoktur. Biz hekimliğimizi yapmak istiyoruz, hastalarımıza şifa vermek istiyoruz.  Doğumdan itibaren her yurttaşımızın sağlığını savunmak için mücadeleye devam edeceğiz

insanlara verilen haklı mücadelelerden sonuç alınabileceğini göstermek adına, daha güzel günlerin umudu olmak adına direneceğiz. Ve elbette bu ülkede güzel günler göreceğiz.”

Sağlıkta Özelleştirmenin Yaklaşan Ayak Sesleri: Kamu Özel Ortaklığı ve Devasa Hastaneler

Ülkemizde on yıllardır devlet bile isteye sağlık hizmetlerine yatırım yapmaktan kaçınmıştır. Sağlığa ayrılan bütçe kısıtlanmış, kamu kaynakları sorumsuzca harcanıp tüketilmiştir. Kamu hastaneleri yıllar içinde hem hekim/hemşire/sağlık çalışanı kadroları, hem de fiziki koşullar bakımından zayıflatılmış, çökme noktasına getirilmiştir. Sağlık hizmetlerinin yasal mevzuatları bir türlü yasamanın ve yürütmenin gündemine girememiş,  yargının gündemini ise faydasız bir şekilde fazlasıyla meşgul etmiştir. Sendikamız, insan odaklı sağlık politikalarının oluşturulması, sosyal devletin gereği olan kamu sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi yönünde yıllardır büyük bir mücadele vermektedir. İdarenin sağlık hizmetlerindeki başarısızlığını salt beceriksiz iktidarlara bağlamak yeterli değildir. Asıl mesele devletin adım adım sağlığı özelleştirme planlarıdır. Son zamanlarda sıklıkla duyduğıumuz kamu özel ortaklığı sağlığın gündemine de düşmüş bulunmaktadır.

Peki kamu özel ortaklığı ne demektir?

“ Bir kamu kurumu ve özel sektör kuruluşunun, kar amaçlı ya da kar amaçlı olmayan, geleneksel olarak kamu tarafından yerine getirilen bir faaliyeti birlikte/ortaklaşa üstlenmelerine ilişkin bir düzenleme” veya “Kamu ve özel sektör işbirliğine dayalı kurumsal düzenlemeler” olarak tanımlanmaktadır.

Kamu özel ortaklığı yeni bir düzenleme değildir.  İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bazı ülkelerde özellikle yıkılan ülkelerin yeniden inşa edilmesi sürecinde uygulanmıştır. Savaş gibi olağan dışı durumlar dışında kamu özel ortaklığını en fazla uygulayan ülke Birleşik Krallık olmuştur. Birleşik Krallıktaki sağlık hizmetlerinde yaşanan fiyasko ortadadır. Son 40 yılda dünya “özelleştirme” politikalarının pençesinde dönmeye başlayınca, kamu özel ortaklığı, özelleştirme politikalarına giden süreci yumuşatma iddiası ile gündeme getirilmiştir (ölümü gösterip sıtmaya razı olma halleri). Kamu özel ortaklığı düzenlemeleri, özelleştirme projeleri, Devletin, sosyal devletin gereği olan hizmetlerden kurtulma çabalarından başka hiç bir şey değildir.

Ülkemizdeki kamu sağlık hizmetleri hızla çöküşe giderken, çoktan yapılması gereken yasalar yapılmamışken, alt yapı ve fiziki koşulların iyileştirilmesi bitmeyen bir masalı anlatırken, Sağlık Bakanı Sn. Sucuoğlu bütün sorunların çözümü olarak Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanı ile imzalamış olduğu protokole işaret etmektedir. Ülkemizde sağlıkta gerçek bir kriz vardır. Halk sağlık krizinden zarar görmektedir. Sağlıkta yaşanan krizi kamu özel ortaklıkları çözebilir mi?

Madem ülkeyi içinde bulunduğu sağlık krizinden çıkarmanın anahtarı olarak Türkiye Cumhuriyeti’ndeki kamu özel ortaklığı  projeleri gösteriliyor o zaman Türkiye’de yaşananları daha dikkatli izlememiz gerekmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde Devlet kendi hastanelerini tamir/inşa etmek yerine sağlık hizmeti ihtiyacının çok ötesinde devasa hastanelerin yapılması için ihalelere çıkmaktadır. Özel şirketler kendi finansları ile hastaneleri yapmakta, hastanelerin işletmelerini -sağlık dışındaki hizmetler de dahil olmak üzere-  özel şirketlere vermektedir. Bununla da kalınmamakta, devlet özel şirketlere onlarca yıl kira ödemeyi tahahhüt etmektedir.

Sorulması gereken sorular şunlardır:

  • Kuzey Kıbrıs kendi kamu hastanelerini tamir/inşa etmekten aciz midir?
  • Bu ülkenin 200 bin metrekarelik alanı tutan bir hastaneye ihtiyacı ne kadar vardır?
  • Hekim/hemşire eksiklikleri can yakıcı şekilde yaşanırken devasa hastanelerin hekim/hemşire/sağlık çalışanı kadroları nasıl oluşturulabilecektir?
  • Kuzey Kıbrıs halkı, önündeki onlarca yıl için özel şirketlere kira ödeyecek midir? Ödeyecekse meblağ ne olacaktır?

Başta Lefkoşa olmak üzere, Girne, Güzelyurt, Karpaz bölgelerinde yeni hastaneleri ihtiyacımız olduğunu yıllardır söylüyoruz. Sadece binalara değil, hekimlere, hemşirelere, sağlık personeline de büyük ihtiyaç vardır. Girne Akçiçek Hastanes’nde acil servis nöbeti tutacak, mesai saati sonrasında yatan hastalara bakacak hekim bulunmamaktadır. Girne Akçiçek Hastanesi’nde güvenli bir sağlık hizmeti verilememekte, halk bundan zarar görmektedir. Cengiz Topel Devlet Hastanesi alt yapı bakımından kabul edilemeyecek ölçüde yetersiz, hastane olmak özelliğini kaybetme noktasında hizmet vermeye çalışmaktadır. Lefkoşa Dr Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde istifa eden hekimlerin ardından ciddi bir hekim eksikliği yaşanmaktadır. Yoğun bakımlar, acil servisler her an yokluklarla savaşmaktadır. Mağusa Devlet Hastanesi de benzer sorunlarla boğuşmaktadır. Enfeksiyonlara karşı kullanılacak antibiyotik bile yoktur bugün hastanelerimizde. Ama Bakanımız  200 bin metrekarelik hastane yapma hedefini açıklayarak sağlıktaki krizlerin giderilebileceğine dair umut pompalıyor halka. Bir tarafta gerçek ihtiyaçlar, diğer tarafta hayaller. Üstelik kamu özel ortaklığı meselesi gerektiği gibi değerlendirilmemiş, halkı onlarca yıl yükümlülük altına sokacak olan bir hamle toplumda tartışılmamıştır.

Her zaman olduğu gibi, halka gerçekler değil hayaller sunulmaktadır.

Önümüzde erken genel seçim vardır. Kıbrıs Türk Hekimler Sendikası olarak seçim öncesinde tüm siyasi partileri halkı onlarca yıl yükümlülük altına sokacak, borçlandıracak kararlar veren Hükümete karşı uyarmak boynumuzun borcudur.

Sağlık hakkımızı savunalım.

Doğmamış çocuklarımızın bile sağlık hakkını ipotek altına alanlara karşı direnelim.

Sağlık özelleştirilemez.

 

 

 

 

 

 

 

 

 






Benzer Haberler

Zanlı mahkemede gözyaşlarını tutamadı

Voice Kıbrıs Haber

Tatar Isparta’ya gitmek üzere adadan ayrıldı

TAK

Merkez Bankası Teşkilat (Değişiklik) Yasa Tasarısı Genel Kurul’a sevk edildi

TAK

Euro ve Sterlin bugün yeniden hareketlendi

Voice Kıbrıs Haber

Emekli Polisler Derneği’nde yeni dönem

Voice Kıbrıs Haber

Fed faiz kararını açıkladı

NTV