FeaturedKIBRISVOI Özel Haber

Kıbrıslı Türk oyuncu İzel Seylani Voice Kıbrıs Haber’e konuştu

THOC ve Ulusal Tiyatro’da rol alan ilk Kıbrıslı Türk oyuncu olan İzel Seylani, tiyatronun uluslararası dilinin, gelecekte sorumlu ve güçlü performanslar yaratmak için Kıbrıslıları birleştireceğine inanıyor.
Seylani, içinde büyüdüğü insani değerlerin, herkesle arkadaş olmasına yardımcı olduğunu belirtti.

Seylani, Spano olarak üstlendiği rolün, ülkemizin gerçekliğini keşfetmesine ve barışa insani bir şekilde katkıda bulunmasına yardımcı olduğunu söyledi.
Charlie Chaplin rolüyle ilgili Seylani şunları kaydetti: “Bugün İsrail’de, Filistin’de, Rusya’da, Ukrayna’da, binlerce insanın öldürüldüğü, hastanelerin bombalandığı, masum insanların acı çektiği, topraklarından sürüldüğü bir savaş varken tüm dünya seyirci kalıyor… Emperyalizmin, kapitalizmin, şiddetin ve işgallerin dünyayı fethettiği bu dönemde, ben bir sanatçı olarak ruhsal sağlığımı korumak ve dünyadaki tüm acı çeken insanlara umudu sürdürmek için Chaplin’e sarıldım.”

Kıbrıslı Türk oyuncu İzel Seylani ile tiyatro kariyerini, başarılarını ve tiyatronun devrim niteliğindeki insani değerlerini konuştuk.

Soru: Öncelikle kendinizden ve tiyatroya olan ilginizden başlayalım…
Seylani: Manchester Üniversitesi’nde yüksek lisansımı bitirdiğimden dönemden beri profesyonel olarak sahneye çıkıyorum ve şu ana kadar İtalya’da, Yunanistan’da ve Kıbrıs’ın kuzey ve güneyinde 26 oyun oynadım. Performanslarımla Türkiye, İsveç, Almanya, İngiltere, Yunanistan ve Portekiz’i gezdim. Kıbrıs’ta doğmanın siyasi yönleriyle ilgili olarak tiyatroda aktif olmanın yollarını ve barış inşasına nasıl katkıda bulunabileceğimizi, farkındalık yaratmayı ve tarihle yüzleşmeyi ve Kıbrıs’ta bölünmüş bir başkentte doğup yaşamanın gerçekliğini keşfetmeye çalışıyorum.
Herhangi bir insanla iletişim kurmak, arkadaş olmak için kuzeyin veya güneyin, Yunanca veya Türkçe’nin asla sınır olmadığı, insani değerlere inanan bir ailede büyüdüm. Ben insanların kardeşliğine inanıyorum ve Ernesto Guevara’nın da belirttiği gibi “Devrim, olgunlaştığında düşen bir elma değildir. Düşürmelisiniz”… Dolayısıyla bu politik ve ideolojik düşünce tarzım, sanatı ülkemizde barışa katkı sağlamak için bir araç olarak algılamamla örtüşüyordu. Ödüllü yönetmen Kostas Silvestros’un Antilogos Tiyatrosu’nda yönettiği Godot’u Beklerken oyununda çalışmaya başladıktan sonra, tiyatro aracılığıyla, özellikle bizim nesildeki insanlara, adamıza yeni bir aidiyet duygusu ve geleceğe bakış açısı kazandırabileceğimizi öğrendim. Adanın siyasi dinamikleri altında gelecek, hiçbir zaman parlak görünmüyordu ama elimizdeki araçlarla -sanatlarla- mücadele etme şeklimiz bizi güncel durumda canlı ve umutlu kılıyordu. Godot’nun sahneye çıktığı adanın her iki yakasında da yüzlerce gösteri yapmanın yanı sıra Atina ve İstanbul’a geziler yaptığımda, sadece ülkemizde değil, yurtdışında da fikirlerimizi ve doğrularımızı ifade etmek için farkındalık ve yüzleşme yaratmak adına tiyatronun bize çok önemli bir güç verdiğini gözlemledim. İstanbul’daki gösteri bana ve sevgili meslektaşım Giorgos Kyriacou’ya “en iyi erkek oyuncu ödülü” ve Kostas Silvestros “en iyi yönetmen ödülü”nü kazandırdı. Godot’un ardından çok önemli bir tarihsel gerçeğin sanat yoluyla anlatıldığı tarihi oyun ‘1964’te Alexia Papalazarou ile çalışma ayrıcalığını yaşadım ve bir oyuncu olarak hayatımda yeni bir sayfa açmanın gücünü ve motivasyonunu hissettim.
‘1964’ten sonra THOC’da ‘Aristofanes in a Nutshell’ (Kostas Silvestros’un yönettiği) ve Oedipus (Maria Kyriacou’nun yönettiği) gösterilerinde yer aldım ve Kıbrıs tarihinde THOC’da profesyonel oyuncu olarak çalışan ilk Kıbrıslı Türk oldum… İlk olmak önemliydi ama ben her zaman yeni nesil sanatçıları güneydeki sanatsal işbirliğini sürdürmek için çok çalışmaları konusunda motive etmeye çalıştım.
THOC’tan sonra yine Tiyatro Antilogos’ta Alexia Papalazarou’nun uyarlayıp yönettiği Kıbrıs masalı “Spanos ve Kırk Ejderhalar”da Spanos olarak sahne aldım. Hayatımda yaptığım en önemli performanslardan biriydi. Bir çocuk oyunu aracılığıyla ülkemizin gerçekliğini keşfetmek ve barışa son derece insani bir şekilde katkıda bulunmak inanılmaz bir sanatsal nitelikti. Alexia, uyarlaması ve yönetmenliğiyle Kıbrıs’taki “bölünme ve sınırların” hikayesini naif bir şekilde anlatmayı başardı ve Kıbrıslı Rum ve Türklerin dayanışmasıyla ülkemizin “ejderhalarına” karşı nasıl savaşabileceğimizi dile getirdi… Spanos ve Forty Dragons Londra’da on gösterilik bir turneye çıktı. İngiltere’de yaşayan Kıbrıslılara Kıbrısın gerçek hikayesini anlatma deneyimi yaşadık ve çok önemli, motive edici ve takdir edilen geri dönüşler aldık.Spanos’tan sonra Shakespeare’in ünlü oyunu ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’nın yönetmenliğini yapan Kostas Silvestros ile çalıştım ve Kypria Festivali’nde hayalimdeki ‘Puck’ rolünde oynadım. Bu muhteşem yolculuk bana, Charlie Chaplin rolü seçmelerine katılmam için beni Yunanistan Ulusal Tiyatrosu’na öneren besteci Thodoris Economou ile tanışma fırsatını getirdi. Thodoris, Atina’da Godot’yu Beklerken’i izledi ve Shakespeare’de işbirliği yaptıktan sonra beni Yunan Ulusal Tiyatrosu’nun sanat yönetmenine önermeye karar verdi.

Soru: Son yıllarda Yunanca da dahil olmak üzere iki toplumlu/iki dilli pek çok oyunda (“Godot’yu Beklerken”, “Red Peter” vb.) oynadınız. Bu deneyim sizin için nasıldı?
Seylani : Spanos’tan sonra bir iyi yönetmen ile daha çalışma fırsatına sahip oldum. Neoklis Neokleous ile Franz Kafka’nın başyapıtı “Red Peter”ın Tiyatro Antilogos’ta uyarlanması için çalışma ayrıcalığına sahip oldum. Kıbrıslı Rum ve Türklerin işbirliği adına çok anlamlı bir performanstı çünkü bu kez konu Kıbrıs merkezli değil, uluslararasıydı ve insani değerlerin, insanın yozlaşmasının araştırılmasıydı. Bu performansın ardından, işbirliğinin sadece Kıbrıs meselesiyle sınırlı olmadığını, uğruna mücadele ettiğimiz, keşfetmek istediğimiz tüm insani değerlerde de olduğunu anlamak benim için önemliydi. Güneyde sahne alırken, oyuncu olarak da hep kuzeyde çalışmaya devam ettim. Godot’yla aynı zamanda Aliye Ummanel’in yazıp yönettiği ‘Kapalı’ adlı gösteride 1974 öncesi Maraşlı Diomedes karakterini canlandırıyordum. Ülkemizdeki tarihi yüzleşmeyi araştıran ve barışa sanatsal katkıyı teşvik eden bir oyundu. Daha sonra Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nda Nehir Demirel’in yönettiği ‘Biedarmann ve Ateşböcekleri’, Kıymet Karabiber’in yönettiği ‘Sınır Olayı’nda, güneyde ise Solo Gia Tris’te Maria Karsera tarafından yönetilen ‘Amadeus Yoksa Nasıl Kurtuluruz?’ adlı oyunda yer aldım.

Soru: Birkaç gün önce Atina’da Amalia Bennet’in yönettiği Charlie Chaplin’in “Şehir Işıkları” oyununda başrol oynadınız. Bize biraz oyundan bahseder misiniz?
Seylani: Adanın kuzeyinde ve güneyinde 2,5 yıllık yoğun bir tecrübe ve 11 oyunda rol aldıktan sonra, katıldığım seçmelerin ardından Yunanistan Ulusal Tiyatrosu’ndan muhteşem yönetmen Amalia Bennett’le ‘The City Lights’ta Charlie Chaplin’i canlandırma teklifi aldım. Bu proje benim için sadece Yunan Ulusal Tiyatrosu’nda böylesine önemli bir rol oynayan ilk Kıbrıslı Türk olacağım için değil, aynı zamanda tarih boyunca sanatçılara her zaman güçlü bir ilham kaynağı olan Charlie Chaplin’i keşfedeceğim için de önemliydi. Charlie Chaplin sessiz sinemada kendi sanatsal dilini yaratarak kapitalizme, faşizme ve sınıf çatışmasına karşı direndi ve mücadele etti. Proletaryayı temsil ediyor ve her yaştan izleyiciye, özellikle I. ve II. Dünya Savaşları arasında, insanların kapitalistler tarafından baskı altına alındığı dünyanın siyasi gerçeğine dair çok önemli bir bakış açısı sağlıyordu. Chaplin’i canlandırmak çok heyecanlıydı ve açıkçası onun kariyerimdeki en önemli karakterlerden biri olduğunu söyleyebilirim… Bugün İsrail’de, Filistin’de, Rusya’da, Ukrayna’da, binlerce insanın öldürüldüğü, hastanelerin bombalandığı, masum insanların acı çektiği, topraklarından sürüldüğü bir savaş varken tüm dünya seyirci kalıyor. Emperyalizmin, kapitalizmin, şiddetin ve işgallerin dünyayı fethettiği bu tarih döneminde, ben bir sanatçı olarak ruhsal sağlığımı korumak ve dünyadaki tüm acı çeken insanlara umudumu sürdürmek için Chaplin’e sarıldım. Bizler silahla, bombayla savaşan gerillalar değiliz; fikirle, sanatla, empatiyle, insanın hakikatiyle mücadele eden, ülkeler için değil insanlar için farkındalık yaratan sanatçılarız… Atina’daki sürecim sırasında, Kıbrıs’ın her iki yakasındaki 2,5 yıllık çabalarım sonucunda, Kıbrıs Türk toplumun “İzel’imiz Yunan Ulusal Tiyatrosu’nda başrolde” diyerek beni gururla benimsemeleri çok mutlu ediyor… Ülkemizin iki toplumunun aynı sebeple biraraya gelerek gurur ve takdir duymasını sağlamak benim için büyük bir fırsat ve sanatsal motivasyon oldu.

Soru: Tiyatro deneyiminize ve iki toplumlu işbirliklerinize göre hâlâ yapılacak çok şey olduğunu düşünüyor musunuz? Peki bu işbirliği yoğunlaştırılabilir mi?
Seylani: Ben Augusto Boal’un dediği gibi “Tiyatro devrimin provasıdır” diye düşünüyorum… Tiyatro aracılığıyla daha iyi bir geleceğin pratiğini yapıyoruz ve gerçekleşmesi için mücadele ediyoruz… Buna inanan ve bunun için çalışan ilk kişi ben değilim ve son da olmayacağım. Sanatımızda felsefi derinliğe ve estetik kaliteye inandığımız sürece tiyatronun uluslararası dilinin gelecekte sorumlu ve güçlü performanslar yaratmak için bizi birleştireceğine inanıyorum.

Kallis Antounas-Voice Kıbrıs Haber 2023


Benzer Haberler

Döviz piyasaları dalgalı seyrediyor

Voice Kıbrıs Haber

Süratli araç kullanımına yönelik polis denetimleri sıklaştırıldı

TAK

Taçoy “Ülkenin daha iyi bir yönetime ihtiyacı var”

TAK

Trafik yüzünden çıkan kavgada 7 kişi tutuklandı!

Voice Kıbrıs Haber

Ombudsman Çevre Koruma Dairesi ve Lefkoşa Türk Belediyesi’ni kusurlu buldu

TAK

Borsa günü düşüşle tamamladı

AA