Gelecekte içinde yaşadığımız evler bizi dış dünyadan ayırmak için değil, bizi de doğanın bir parçası yapmak için inşa edilecek.
Çalışma yürüten farklı organizasyonlar var
Bu çalışmalar aslında çok yeni sayılmaz. 1970’lerde New Alchemy Institute (Yeni Simya Enstitüsü) adıyla kurulan ve bugün çalışmalarına Green Center (Yeşil Merkez) olarak devam eden organizasyon, güneş enerjisi, organik tarım, su ürünleri yetiştiriciliği ve biyo-barınak tasarımları ile sürdürülebilir sistemlerde öncü rolü üstlenmişti.
Almanya’da da Bio-Intelligent Quotient (BIQ) adlı organizasyon, dünyanın alg ile çalışan ilk binasını inşa etti. Güneşe bakan iki cephesindeki duvarları alglerle kaplı olan bu yapı güneş ışığı ve karbondioksitten faydalanarak elektrik üretiyor.
Algler tarafından kullanılmayan güneş enerjisi ise sıcak su sağlamak ve binayı ısıtmak için kullanılıyor.
ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinde BioMasons adlı bir şirket kum ile mikroorganizmaları birleştirerek sert tuğlalar elde ediyor. Normalde tuğlaları sertleştirmek için pişirmek gerekiyor. Bu işlem sırasında çevreye çok fazla ısı ve zararlı gaz yayılıyor.
New York’tan Ecovative Designs adlı bir girişim de mantarların kök yapısını oluşturan miselyumu kullanarak beton kadar sert tuğlalar üretiyor. Her iki girişim de tuğlalarını ‘yetiştirdiği’ için, yetiştirme kabının şeklini değiştirerek dilediği şekillerde tuğlalar elde edebiliyor.
Biyo yapılar uzayda daha önemli
Biyolojik yaşam alanlarının dünyada birçok faydası var ancak uzay yolculukları söz konusu olduğunda biyo-yapılar çok daha fazla değer kazanıyor. NASA Mars’a yapılacak insanlı yolculuklarda nasıl bir uzay aracı kullanılması gerektiğini belirlemeye çalışıyor.
Bu araçtaki astronotların hayatta kalabilmesi için bu uzay aracının sürdürülebilir olması gerekiyor. Armstrong bu alanda NASA’ya yardımcı olmak için Star Ark: A Living, Self-Sustaining Spaceship (Yıldız Gemisi: Canlı ve Sürdürülebilir Uzay Gemisi) adlı bir kitap yazdı.
NASA şu anda plastik bir yaşam alanını çevreleyen miselyum tabanlı bir mimari üzerinde çalışıyor. Miselyum sporları (görev sırasında üretilen organik atıklardan üretilen) kurutulmuş hammadde ile beslenecek ve su ve ısı ile birlikte sporlar çalışmaya başlayacak.
Miselyum yapılar sadece yalıtım açısından iyi değil aynı zamanda ateşe de dayanıklı. Ancak miselyum melanin açısından zengin mantarlardan üretiliyor ve bu yüzden radyasyonu emebilir. Radyasyona maruz kalmak, insanların uzay macerasında en büyük sorunlardan biri.
Bugün uzmanlar geleceğin evlerinin sadece yeni teknolojik cihazlarla akıllı hale gelmesinin yeterli olmadığını düşünüyor. Yaşam alanlarının da içindekiler gibi yaşaması gerekiyor. İçinde yaşadığımız şehir tıpkı bizim gibi nefes alıp vermeli. Bunun tohumları şimdi atılıyor. Bakalım neler büyüyecek.
(dunyahalleri)