FeaturedKIBRIS

“Crans Montana’da müzakerelerin çıkmaza girmesiyle Kıbrıs sorunu tehlikeli bir durgunluğa sürüklendi”

EDON Genel Sekreteri Hristos Hristofyas’ın EDON’un 19. Kongresi’nde yaptığı konuşmasında “Hâkim sınıfların krizler aracılığıyla servetin kendi lehlerine yeniden paylaşımı için en iyi fırsatı bulduğu yönünde yaptığımız değerlendirmelerimizde bir kez daha haklı çıktık.” dedi.

EDON Genel Sekreteri Hristos Hristofyas’ın EDON’un 19. Kongresi’nde yaptığı konuşmasından bir bölümü şu şekilde:

“Uluslararası alanda kapitalizmin krizi halklara karşı sermayenin tam cepheden saldırısının küllerini ardında bırakıyor. Hâkim sınıfların krizler aracılığıyla servetin kendi lehlerine yeniden paylaşımı için en iyi fırsatı bulduğu yönünde yaptığımız değerlendirmelerimizde bir kez daha haklı çıktık. Nitekim geçen yıl tarihte milyarderlerin en büyük artışı yaşandı. Uluslararası düzeyde emekçilerin gelir artış oranı yaklaşık yüzde 2’lerde seyrederken, milyarderlerin gelir artışı yüzde 13 oldu. Genç iş gücünün yüzde 43’ü işsiz ya da işi olmasına rağmen yoksulluk koşullarında yaşıyor. 500 milyonu aşkın genç bugün günde 2 dolardan daha az bir gelirle yaşıyor. Gelişmekte olan ülkelerde 260 milyon genç ve üç genç kadından biri iş ve eğitimden mahrum yaşıyor. Krizin sonuçları farklılıklar arz etse de her yerde görülen özelliğini krizden daha çok gençlerin zarar görmesi teşkil ediyor.

İdeolojimizin, Marksizm-Leninizm’in bize sunduğu araçlar toplumlarımızın neden ve nasıl kötüden daha kötüye gittiğini anlamamıza yardımcı oluyor. Kapitalizm en üst aşaması olan emperyalizmde kaçınılmaz bir biçimde sosyal eşitsizliklerin büyümesine, enerji kaynaklarının denetimi için rekabetlerin keskinleşmesine, yeni savaşlara ve yıkımlara yol açıyor. Buna sermayenin kazançlarını arttırma gereksinimine hizmet eden hâkim neoliberal politikalar da katkı sunuyor.

Avrupa Birliği’nde istikrarlı adımlarla neoliberalizmin kurumsallaşması yönünde ilerleniyor. Çalışma ilişkilerinin düzensizleştirilmesi, sosyal devletin adım adım yok edilmesi, kamu servetinin yok pahasına satılması ve halk düşmanı politikalar gündemin üst sıralarında yer alıyor. Zenginler ve yoksullar arasındaki uçurumun derinleştirilmesi kapitalist bütünleşmenin öne çıkarılan bu örgütünün resmi politikası olarak yaşama geçiriliyor. Çok uluslu şirketlerin ve tekellerin karlarının arttırılması için kriz içerisinde servetin yeniden paylaşımında Avrupa Birliği’nin araç olarak kullanılmasının tek kurbanı halklardır. Bu çerçevede insan hakları, bireysel ve kolektif özgürlükler ve insanların özel hayatlarının gizliliğine ilişkin haklar kısıtlandırılmaktadır.

Avrupa Birliği dış politikasının hedeflerinin NATO’nun hedefleriyle tamamen örtüştürülmesiyle giderek daha fazla militarize edilmektedir. PESCO olarak bilinen savunma ve güvenlik için Yapılandırılmış Daimi İşbirliği’nin uygulanması ve savaş sanayisine milyarlarca avroluk yatırımların onaylanması tam da bu çerçeve içerisinde atılan adımlardır. Tüm bunlara paralel olarak başta Orta Doğu bölgesinde olmak üzere, başka ülkelerin içişlerine müdahaleler azalmaksızın devam etmekte ve NATO ile birlikte son yılların dev göçmen akımının yaratılmasının baş sorumlularını teşkil etmektedir.

Bu yönelim ve gidişat tesadüfi değildir. Zengin üretim kaynaklarının ve pazarların denetimine yönelik rekabetlerin yoğunlaşmasıyla bağlantılıdır. NATO’nun doğuya doğru genişlemesi, ABD ilhamlı “yeni Orta Doğu planı”, AB’nin Doğu Avrupa’ya sızması, Rusya’nın ve Çin’in jeopolitik olarak kuşatılması planları emperyalist merkezlerin niyetlerini ifşa etmektedir.

Doğu Akdeniz bölgesi jeostratejik konumu, enerji ve ticaret yollarının denetimi ve büyük enerji yatakları nedeniyle emperyalistlerin büyük ilgisini çekmektedir.

Sistemin ve bugünkü güçler dengesinin yol açtığı bu çürümüş ve trajik durum karşısında halkların ve gençliğin silahı tektir: Enternasyonalist dayanışma. Efendilerinin çıkarları uğruna halklar ne zamana kadar birbirlerine düşecekler? Kongremizin kürsüsünden bir kez daha haykırıyoruz: Mücadele eden bütün halkların yanındayız. Ülkelerinin içişlerine müdahalelere karşı direnen Latin Amerika’dan Asya’ya kadar bütün halkların yanındayız. Açlık ve çatışmaları yaşayan Afrika’dan yokluk ve yoksulluğun Avrupa’sına kadar bütün halkların yanındayız. Alevler içerisindeki Orta Doğu’nun halklarının yanındayız. Eylemimizle mücadele edenlere güç katıyoruz ve sosyalist Küba ve boyun eğmeyen Filistin’de olduğu gibi onların mücadelelerini örnek alıyoruz.

Komünist, antiemperyalist, antifaşist parti ve hareketlerin kovuşturmalara uğradığı ve neofaşist milliyetçi ırkçı yapıların güçlendirildiği bir uluslararası ortamda gereken direnişleri yaratıyoruz. Çeşitli ülkelerde yoldaşlarımız ve ortak mücadele arkadaşlarımız kovuşturmalara uğruyorlar. Sermayenin egemenliğine gerçekten karşı çıkanlar sadece biz olduğumuz için bunlar oluyor. Diğer yandan hâkim sınıflar politikalarıyla, medyalarıyla, savaşlarıyla hatta finansmanlarıyla artık parlamentolarda ve hükümetlerde de yer alan neofaşizmi güçlendiriyorlar. Antikomünizm resmi devlet politikası haline getirilirken, milliyetçilik ve faşizm “demokrasi içerisinde bir görüş” olarak görülüyor. Bugün yaşanan Brecht’in İkinci Dünya Savaşı sonunda yazdıklarıdır. “Canavarı öldürdüğünüze sevinmeyin, doğurduğu it yaşıyor ve yine azgınlaşıyor” diyordu Brecht. Böyle oldu. Köpek doğdu ve tekrar insanlığın geleceğini tehdit ediyor.

Nefret saçan Trump, Bolsonaro, Le Pen, Salvini, Orban, Mihaloliakos ve benzerleri gibi her türden popüliste ve demagoga karşı mücadelelerimizle cevap veriyoruz. Emperyalizme, savaşa ve noefaşizme karşı mücadelelerimizle. Halkların dostluğundan, barış ve uluslararası silahsızlanmadan yana mücadelelerimizle. Faşizme karşı örgütlü mücadeleyle. Geleceğe giden yolları açacak halkların sınıfsal mücadelesiyle. Şairin de dediği gibi kesin olan bu gelecek biz de gerekenleri yapmadığımız takdirde kendiliğinden gelmeyecek.

Böylesi bir uluslararası ortamda, herkes yaşam mücadelesi veren ve yarı işgal altındaki bir ülkenin hükümetinin dış politikada ilkeli bir duruş ortaya koymasını beklerdi. Ancak Anastasiadis-DİSİ hükümeti ideolojik takıntılarına yapışıp kalarak, zıddını iddia etmesine rağmen, “Batı’ya aitiz” mantığını yeniden hortlatıyor. ABD ile askeri işbirliğini güçlendiriyor, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni PESCO’ya dâhil ediyor ve geleneksel olarak Kıbrıs’ın dostu olan ülkelerle ilişkileri bozuyor. Kıbrıs sorununda ulaşılması hedeflenen çözüme dahi NATO’yu karıştırma ihtimaliyle yeni meseleler açıyor. Bizce Kıbrıs sorununa çözüm bulunması hususunda NATO’cu garantilerin gündeme getirilmesi kesinlikle kabul edilemez. Yıllardır dile getirdiğimiz görüşümüzü bir kez daha vurguluyoruz: Kıbrıs’ın NATO’ya ya da “Barış İçin İşbirliği” gibi yan kollarına dâhil edilmesi uğraşılarına karşıyız.

Geçen Kongremizden bugüne kadarki zamanda Kıbrıs sorununun çözüm çabalarında pek çok şey değişti. EDON’un 19. Kongresi geleceğimiz açısından çok kritik bir dönemde gerçekleştiriliyor.

Müzakerelerin ilerlemesiyle Mont Peleran’da, Cenevre’de çabalar yoğunlaştırıldı ve Crans Montana konferansına ulaştık. 2017 yazındaki Crans Montana Konferansı sırasında çözüm yolunu açacak kararlı adımların atılabilmesi için ortaya koyulan çabayı Sol olarak destekledik.

Ancak Crans Montana’da müzakerelerin çıkmaza girmesiyle Kıbrıs sorunu tehlikeli bir durgunluğa sürüklendi. Bu sürede Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde Türkiye’nin yasadışı ve tahrik edici hareketleri yaşandı. Kıbrıstürk liderliğinin olumsuz açıklamaları gündeme geldi. BM Genel Sekreteri yayınladığı raporunda özünde Türkiye’yi aklayıp, görüşmelerin çıkmaza girmesinin sorumluluğunu Kıbrıslı iki tarafa yükledi.

Bugün var olan çok kritik durumda Sayın Anastasiadis’in yapması gereken şey, önkoşullar ve şartlar öne sürmeksizin müzakerelerin yeniden başlamasını net bir biçimde desteklemek ve referans koşullarında anlaşmaya varılabilmesi için yapıcı bir şekilde katkıda bulunmak olmalıdır. Sayın Anastasiadis müzakerelerin Crans Montana’da kesintiye uğradıkları yerden ve BM Genel Sekreteri’nin çerçevesi temelinde devamı için çalışmalıdır. Eğer Türk tarafı olumlu karşılık verirse, o zaman müzakereler devam edecektir. Olumsuz karşılık verirse, o zaman başarısızlığın sorumluluğu Türk tarafında olacak ve uluslararası toplumun nezdinde teşhir olacaktır.

BM Güvenlik Konseyi kararlarında belirtildiği şekilde ve karar alma merkezlerine etkin katılım anlamına gelen federasyon çerçevesinde iki toplumun siyasi eşitliğini tutarlı bir biçimde destekliyoruz. “Gevşek federasyon”, “genişletilmiş görüşmeler” ve “sıfırdan başlayacak müzakerelere” dair içi boş ve tehlikeli tezlerle hemfikir değiliz. Bu tezler yabancı çıkarlara hizmet etmekte ve aynı nihai sonuca, taksime götürmektedir.

Biz, yurdumuzun genç insanları burada geleceğimizin ne olacağına dair iki misli endişeliyiz. Bu nedenle de taksime doğru gidişe karşı mücadeleyi durdurmamız asla söz konusu olamaz. İster anlaşmalı bir biçimde, ister çözüme ulaşamadan zamanın geçmesiyle olsun taksim Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler, tüm halkımız ve yurdumuz için yıkımdır.

Biz, iki bölgeli iki toplumlu federasyonu öngören 1977 ve 1979 Doruk Antlaşmaları, BM’nin ilgili kararları temelinde ve BM çerçevesinde Kıbrıs sorununun barışçıl çözümü için bütün gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz. Tek egemenliği, tek vatandaşlığı ve tek uluslararası kimliği olacak bir devlete götürecek bir çözüm için bütün gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz. Uluslararası hukukla, Avrupa hukukuyla ve insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelerle bağdaşan bir çözüm için bütün gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz. Türkiye’nin işgal ordularının varlığına ve adaya yasadışı bir biçimde nüfus taşınmasına son verecek ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni askersizleştirecek bir çözüm için bütün gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz. Nihai hedef Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin birleşik antiemperyalist mücadelesiyle Britanya üslerinin varlığına son verilerek adanın tamamen askersizleştirilmesi olmaya devam etmektedir. Hiçbir yabancı ülkeye müdahale hakkı vermeksizin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin birliğini, toprak bütünlüğünü ve egemenliğini sağlayacak bir çözüm için bütün gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz. Göçmenlerin evlerine ve mülklerine dönme hakkı da dâhil olmak üzere bütün Kıbrıslıların insan haklarını ve temel özgürlüklerini sağlayacak ve güvence altına alacak bir çözüm için bütün gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz.”


Benzer Haberler

Girne’deki bir evden 47 bin TL’lik hırsızlık!

Voice Kıbrıs Haber

Süper Lig’de sona doğru

BRT

Uyuşturucuyu iç çamaşırına ve çoraba sakladılar

Voice Kıbrıs Haber

‘Herse ve Lokma Günü’ etkinliği yoğun katılım ile tamamlandı

Voice Kıbrıs Haber

Dışişleri Bakanlığı “Kıbrıs Rum liderliğinin basına yalan ve yanlış haber düzenlettiği aşikardır”

TAK

Önce ağaca ardından toprak sete çarpıp durabildi, 3 kişi yaralandı!

Voice Kıbrıs Haber