FeaturedVOI Özel Haber

Besim: Artık elimi taşın altına  koyma zamanı dedim

“Kokusu sindi rüyalarıma memleketimin.

Kah nergislerin,

Kah minik dağ güllerinin,

Biraz kekik, biraz da çam kokusu.

Hasreti sindi rüyalarıma çocukluğumun,

Kah köyümün, kah evimin, kah atalarımın.”

F.Besim 

Özgür, Mutlu, Ama Gaileli Bir Kadın…

Orası bir dağ köyüydü. Kışların karlı, yazların ise serin geçtiği. Çocukların ve o köyde oturan herkesin aile olduğu bir dönemdi o dönem. Herkesin birbirini tanıdığı, fakir ya da zenginin de masum olduğu bir dönem…

Voice of the Island 2017 – Cemal Dermuş

Sahip olunabilecekken, güzel arabanın sağlıklı bir eşek olduğu bir dönem. Hayatın, ağaçların tepesinde, dağların yamaçlarında veya bağ bozumlarında veya orak tarlasında geçtiği bir dönem.

Çocukların kendi toplarını veya bebeklerini kendilerinin yaptığı bir dönem.

İşte öyle bir dönemde, Marona, Vretça , Malunda ve Ayyanni dörtgeni içinde buluştu iki ayrı hayat ve birlikte bir yaşama baş koymuşlardı.

Zeki & Gülten çifti 1963 yılında, tam da fasariyaların arifesinde evlenmişlerdi. 1965 in 19 şubatında bir dağ köyü olan Ayyanni köyünde belkide kar yağıyordu. İlk çocukları olan Filiz Besim, zor bir doğum olacağı nedeniyle Lefkoşa Hastahanesi’nde dünyaya geldi. 1965 yılında Ayyanni (Aydın) köyünde yaşama başlayan  Filiz Besim’in yaşam öyküsünde neler var acaba? Anne babasıyla ilgili ilk anımsadıkları arsında neler vardır?

Benim babam inşaat işleriyle ilgiliydi. genellikle işleri Kasaba’da olduğu için, haftada bir veya iki kez köye geliyordu. Annem ise bağda bağçede çalışan bir kadındı. İlk okul yaşlarıma geldiğimde ise tam da hafızamdaki ilklerim canlanmaya başlıyor şu anda.

O günlerde başlamıştı yıllar yılı süren, okul ve okuma aşkım. Ne garip bir tutkuydu o…!

Annemin sesi hala kulaklarımda. “Kızım daha çok erken, hem yumurtanı bile bitirmedin”. Dinleyen kim. Okula herkesten önce ben gitmeliydim. Çünkü kendimi bilmeye başladığım yıllarda, Annem hep ya bağda ya da orak tarlalarında olduğundan, ben halalarıma bırakılırdım. Halalarım sürekli bana masallar anlatıyorlardı. İşte o anlatılan masallar beni kendi hayal dünyam içerisinde dolandırır ve kendimce şehirler, kasabalar hatta ve hatta bambaşka dünyalara giderdim. Bu sayede okuma aşkım gelişmişti. Dolayısıyla okula en erken ben gitmeliydim. Ayrıca her hafta benim Bafta Kemal Emirzade’nin dükkanında masal kitapları seçme günüm vardı. Bu imkanlar ölçüsünde bir rutine bağlanmıştı. Bir hafta önce aldığım masal kitaplarını okur, tekrar gittiğimde Kemal Emirzade Hoca’ya okuduğum masalları bile anlatırdım.

 Okul dışındaki zamanlarım çok özgürdü. Bugünkü özgür ruhumu çocukluğuma borçluyum da diyebilirim.

Dört kardeş olduktan sonra özgürlüğüm biraz kısıtlanmıştı otomatikman. Çünkü hem ailenin tek kızı hem de en büyük kardeştim.

Ablaydım.

Evin ikinci annesiydim bir noktada.

 Evin ikinci annesiydim ama ayni zamanda da özgür ruhlu bir çocuktum. Bu yüzden çocukluğumu hep özgürce yaşadım  doğanın en güzel yaratılmış bölgesinde. Çocukluk yaşımda hep gözlemlediğim ve beni çok etkileyen bir olay da, insanların emek güçleriyle teknolojiden biraz uzak olsalar da ne kadar güzel işler başardıkları noktasındadır. Bu yüzden hayatımda emek, hep kutsallığını koruyan bir değer olmuştur…

Çocukluğumun bir bölümünün geçtiği Ayyanni (Aydın) köyünde elektrik yoktu. Özellikle yaz akşamları ailece oturur sohbetler ederdik. masallar dinlerken gökyüzündeki yıldızları izler hayaller kurardık.

Sohbetimizin bu noktasında sözünü balla kesip daldığı hayallleri soruyorum.

 Ben hep yıldızlar kadar uzak diyarlara gitme hayalleri kurardım. başka ülkelere gitmek oradaki insanları, kültürleri, yaşamları tanımak bende taa o günlerden gelen bir hayal ve sonrasında da  tutkuya dönüşen bir duygu oldu.

Hepimizin çocukluk hayallerimiz mutlaka ki vardır . Ancak yaşadığımız her coğrafyanın koşulları, atalarımızın gelenek ve görenekleri ve hele hele çocuk yetiştirmedeki atalarından gelen öğrendikleri de vardır. Merakla soruyorum, Filiz Besim’in aile içindeki çocukluk gelişimini.

Belki ailenin tek kız çocuğu olmamın ayrıcalığı diyeceğim ama değildir. Çocukluk gözlemimle şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, benim doğduğum topraklarda kız çocukları çok ayrıcalıklıydı. Örneğin ben anne babamdan bir fiske bile yemedim. çevremde de kız çocukları çok ayrıcalıklıydı, değerliydi. Atalarımız için kadın hep baş tacı olmuştur. Bugün baktığımda, bir dağ köyünde kadına verilen değeri  çok takdirle karşılıyorum. Gerçekten köyün adı “Aydın” ama insanı da aydınmış. bu takdire şayan olsa gerek.

Kah bağda üzüm toplayan, kah bahçede çapa yapan, kah tarlada orak biçen içe dönük ve hayatını çocuklarına ailesine adayan, hayatında zorluklar sorunlar olsa bile her şeye hazımlı bir anne ve  dışa dönük inşaatçı bir baba. Filiz Besim’in karakterine yansıyanlar ve böyle bir ailede yetişirken onu etkileyenler arasında neler var acaba?

Annemin çok güzel deyişleri vardır. Mesela annem der ki; ” İki kiliseye birden taparsan bu olmaz. Ya birine ya da hiçbirine. İkisine de tapmaya kalkarsan, ikisi de senin değildir.

Babamda beni çok etkileyen  yan ise; Babam her insanı masasında barındırabilen çok dışa dönük ve özgür ruhlu bir insandır. Sanıyorum ki bu yönüm de babama çekmiştir.

Kimleri, neleri  unutabilir ki bir insan yaşamı böyunca . Anasını, babasını, ailesini ve hele hele öğretmenlerini unutabilmesi mümkün mü?

Benim ilkokul 1. sınıf öğretmenim Yılşen Hocanım, sonra İsmet hocam, okul müdürümüz Yunus Hoca’mız. Elektriğin olmadığı bir köy yaşamı. Hızlı geçen bir yaşam, gecenin karanlığı içinde yanan gorolambi (gaz lambası) veya  bir lüks aydınlığında. Ama mutluyduk. Aidiyetimiz de gayet yüksekti. Hala öyle. Bugün gaile çekiyorum, aidiyete görevlerimi  yapabildim mi? Vefamı yerine getirebildim mi diye. Bu yüzdendir ki en küçücük iş aralıklarımda acaba 2 kelime daha yazabilir miyim kaygısında geziniyorum.

Yıldızlar altındaki yaşamımız hiç son bulmasın ve gaz lambası ışığında hep masal kitapları okumayı dilerken, yıllar çabucak geçip  gece sessizliğinde patlayan bomba sesleri bozdu bizim sessizlikler içindeki sesimizi.

Hatıralarımda çok da dönmek istemediğim bir yaz günüydü.

Ne çare ki ne kadar kaçmaya çalışsam da Zebaniler gibi iki elleriyle bırakmıyorlar yakamı.

Özgürce şiirler okumak, şarkılar söylemek, bir badem ağacının tepesine özgür bir kuş gibi tüneyip oyunlar oynamak yerine, hayatta kalabilme gaylesine düşmüştük. Adanın her yanında ayni ses ve gayleler vardı. Ben sadece kendi dünyamı biliyordum.

 Gerçek dünyam aidiyetim olan çocukluğumu, henüz doyasıya yaşayamadığım köyüm Ayyanni’ydi, Baf’ tı, Kıbrıs’tı.

Bir anda değişmişti her şey. Doğduğumuz köyü, bağımızı bahçemizi, ata topraklarımızı ardımıza bile bakmadan terk etmek zorunda kalmıştık. Damak tadımız olan üzümler yerine portakal tadına alışmaya çalıştık.

 Kuzeydeki yaşamım Omorfo ( güzelyurt ) Bölgesinde devam etti. Bostancı Fikri Karayel İlkokulunda Hüseyin Hocam’ın öğretileri ve üzerimdeki emekleri ile mezun olup Türk Maarif Kolejinden de mezuniyetim sonrasında Üniversiteye devam ettim. Diş hekimi olduktan sonra Kıbrısa dönüp mesleğimi icra etmeye başladım. Meslek hayatıma başka bir ülkede de devam edebilirdim. Lakin benim aidiyetim Kıbrıs’taydı. Bu nedenle ülkeme dönüp burada hizmet vermeyi tercih ettim.

Şimdi geriye dönüp baktığımda, Kıbrısta Yaşayan tüm insanlar büyük acılar yaşamışlar. Bir daha bu acıların yaşanmaması için, geçmişi iyi analiz edip  yolumuza öyle devam etmemiz gerektiğine inanıyorum. Bir defa bana göre tekrardan ayni acıları yaşamamamız için, hepimiz de birer barış savaşçısı olmalıyız. Barışı tesis etmememiz için de hiçbir neden görmüyorum .Yeter ki buna inanalım. Toplumların kültüründe ve yapısında barışa sahip çıkmanın büyük bir erdem olduğunu düşünüyorum. Kıbrısta barış sadece Türkler için değil, Rumlar ve kıbrısta yaşayan tüm insanlar için gerekli olduğunu savunuyorum.

Çocuk yaşında savaş görmüş ve savaşın acı yüzünü hala tüm iliklerinde hissederek barışın önemine vurgu yapan Filiz Besim’in hayatında onu çok mutlu edenllerin en baş köşesinde kızı Gülten olduğunu, diş hekimliği mesleğini yaparken bundan da çok mutlu olduğunu  belirtierek gailelerinden de  söz ediyor. Bir bakalım ne tür gaileleri varmış Filiz Besim’in.

Kendi adıma en büyük gailem, çocuklarımıza sağlıklı bir gelecek sunabilmektir. Çünkü biz Kıbrıslılar, biz Baflılar, biz Ayyannililer eğitime çok önem veren insanlarız. Dolayısıyla ben de çocuğuma verebileceğim en kıymetli hazinenin eğitim olduğunu düşünüyorum ve vermeye de çalışıyorum. Ancak çok iyi bir eğitimin ardından bu ülkeye dönüp de ne yapacak endişesi ve gailesini de taşıyorum. Bu  en çok yüreğimi sızlatan konuların başında gelmektedir. Ben gaileli bir insanım ve aslında biz Kıbrıslılar ne kadar rahat görünsek de hep gaileli insanlarız.  Çünkü çok ağır şartlarda sahip çıktık bu topraklara.  Bunu sadece savaş anlamında söylemiyorum. Bu nedenle toplumumuz anlamında da çok hüzün doluyum. Çünkü her gün daha da yabancılaşıyoruz ülkemizde. Her geçen gün daha da azalıyoruz ve yalnızlaşıyoruz ülkemizde.

Anne olmak, tüm çocukları sevebilmektir.

Benim Gailem, buraya ekstradan gelen insanlar değildir. Burada bizim hükümetlerimizin, devletimizin, gelen insanları organize edip doğru bir şekilde buradaki hayatın içine sokamamasıdır. Mesela Üniversitelerimize gelen binlerce öğrenci için ne tür organizasyonlarımız vardır diye bakıyor ve üzülüyorum. Sağlık, eğitim, trafik, çevre, sosyal yaşam ve daha birçok konuda organizasyonlarımız yok. Malesef yok ve bu durum beni çok üzüyor. Benim en çok nefret ettiğim ve onaylamadığım gece kulüpleri, kumarhaneler ve mafyalaşma yapısıdır. Bütün bunlar benim için toplum adına da çocuğum ve tüm çocuklar adına da çok ciddi bir kaygıdır. Çünkü anne olan bir kadın biliyor ki, ” Anne olmak sadece kendi çocuğunu düşünmek değildir. Anne olmak, tüm çocukları sevebilmek ve düşünebilmektir.” O zaman  Kıbrıs’ın kuzeyinde biz nasıl bir gelecek kuruyoruz çocuklarımıza? Bunları dillendirirken dahi sinir olmamak için kendimi tutamıyorum.

Tabipler Birliği’nin iki dönem başkanlığını yürüten Filiz Besim,  tüm bu gaileleriyle birlikte neden bir seçim yarışına girdi ve milletvekili adayıdır?

Artık elimi taşın altına  koyma zamanı dedim.

Benim için çok zor bir karardı. Bütün gailelerim nedeniyle hayatımın her döneminde, birçok sivil toplum örgütünde çalıştım. gazetelerde yazılar yazdım, televizyon kanallarında çok konuştum, kendi kitaplarımı yazdım ve her fırsatta da yazmaya çalışıyorum. Ancak sadece yazmak ve söylemekle, eleştirmekle bir şeylerin düzelmediğini de görerek, aldığım telkinler nedeniyle de artık elimi taşın altına koyma zamanı geldiğine inanarak aday oldum.

Çok az bir zaman kaldığı seçim yarışının sonunda kazananlardan olmasını dilediğim  Filiz Besim’e, beğenmediği ve eleştirdiği şimdiki yapıyı, ne kadar düzeltebileceğine olan inancını da soruyorum?

%100 başarılı olacağımı düşünmüyorum. Belki % 50 bile olamayacağım. Ama %10-20 bile birşeyleri değiştirebilirsem kendimi mutlu sayacağım. İşte o gün elimi taşın altına koyduğumu ve toplumum için, çocuğum için bir şeyler yapmaya çalıştığımı hissedeceğim. Bu dünyadan göçüp giderken de, “Ben toplumuma sadece hekimlik mesleğimle değil, elimi taşın altına da koyarak, toplumum için, tüm çocuklar ve geleceğimiz için  çalıştım” diyebileceğim.

Şunu da biliyorum. Doğru bildiğimi yapacağım. Başkası istedi diye doğru bildiklerimin dışındakileri yapmayacağım. Kimsenin gönlü olsun, onu bunu memnun etmek için de yapmayacağım.

Hiçbir zaman politikayı, bir meslek veya bir gömlek olarak görmüyorum…

Doğru inandıklarımı yapmaya çalışacağım. Belki böyle davranarak da bir fark yaratabilirim. Belki ben böyle bir algı yaratabilirim ve benden sonra gelenler yapabilir. Ama bir yerden de başlamak zorundayız. Bir şeyleri yapmak zorundayız. Madem ki ben yazıyorum, çiziyorum ve ekranlara çıkıp insanlara, ” Hayır bütün dünyada bu böyle yapılmıyor doğrusu şudur” diyorum, doğrusunun olması ve mecliste bunun mücadelesini vermek için de, elimi taşın altına koyup aday olmalıydım ve bunun için adayım. Şunun altını çok kalın çizgilerle çizmek istiyorum. Hiçbir zaman politikayı, bir meslek veya bir gömlek olarak görmüyorum. Ben hekimim ve ölünceye kadar da hekim kalacağım. Ama yaşamımın bu  döneminde ülkeme, devlet yönetimi alanında da en azından bir dönem, hizmet etmek istiyorum. Geçmişte edindiğim birikimler ve deneyimlerimin yanında, ben sağlığın politikasını yaptım. Dünyadaki sağlık sistemleri üzerinde araştırmalarımın neticesinde ülkemizde uygulanması gereken sağlık politikasını da yazdım. Halkımız takdir eder ve görev verirse,hizmet vermek isterim. Mucizeler yaratma iddiasında da değilim. Ancak minicik dahi bir katkım olabilirse bundan toplumum adına mutluluk duyarım.

Ülkemizi çok seviyorum. Bu ülkede yaşlanıp ölmek istiyorum. Ülkemizde çocukların, gelecek umutları olduğu ve mutlu yaşadıklarını görmek istiyorum. Negatif  değil, olumlu ve umutlu olmalıyız. Birbirimizi sevip inanmak ve güvenmek zorundayız. Çünkü hedefe kilitlenirsek yapabiliriz, başarabiliriz. Toplumumuz daha zor koşullar altında neler neler başarmadı ki. Başka şansımız yok.

“BİR TUTKUDUR MEMLEKETİN…”

“Çocukluğundur, mahallendir top oynadığın, annen, babandır, kardeşlerin, halaların, amcaların ve büyük teyzelerindir. Köklerindir vazgeçemediğin, geleneklerindir içinde yoğrulduğun. O sensin aslında, kendindir, kimliğin, varlığın ve var olma nedenindir. Öyle bir aşktır ki bu, demir halkalarla bağlanmışsın sanki, çeksen koparamazsın, kaçmaya çalışsan da kaçamazsın. Öyle bir tutkudur ki bu adaya duyulan özlem.

Bazen bir vefadır elinden geldiğince, ortak olabilmektir sorunlara dertlere. Emek verebilmek ve düzeltmeye çalışma çabasıdır…”

F. Besim

Voice of the Island 2017 – Cemal Dermuş

 

 

 


Benzer Haberler

24. Büyükkonuk Eko Günü yarın yapılıyor

TAK

“Çatı Operasyonunda” 4 tutuklu!

Voice Kıbrıs Haber

19’uncu İpek Koza Festivali’nde ilk gün tamamlandı

Voice Kıbrıs Haber

“Masal Atölyesi”ne çocuklardan büyük ilgi

Voice Kıbrıs Haber

Gazze’ye havadan yardımlar can aldı

NTV

Kıbrıs Rum Savunma Bakanı Palmas “Halkın endişe etmesine gerek yok”

TAK