FeaturedSerin GümüşYazarlar

Yalan söylediğim kendimse, yalancı kim?

“…yalnızca öyküler anlatabilmek. Bu öykülerin doğru veya yalnış olmaları önemli değil; önemli olan bunların gerçekten “benim” öyküm ve “benim” gerçeğim mi oldukları sorusu.”

                                                                                (Carl Jung-Anılar, Düşler ve Düşünceler)

 

Kendi kendine nasıl yalan söylersin? O zaman yalanı söyleyen kim? Yalan söylenen kim olur?

Kendini kandırma adı altında, gerçekten mazeretler sunmadan açık açık kendine nasıl yalan söyleyebilir bir insan? Bir kitapta böyle bir paradoks çıktı karşıma. “ Paradoks” kelimesini doğru kullandığımdan da emin değilim. Neyse, öncelikle belirtmeliyim ki, kitabın yazıldığı dönemde bilinçaltı kavramı teori olma çabalarının bile çok başındaydı. Masalcı ve hayalperest bir çabanın zorlama ürünü olarak görülüyordu.

Zihin ve beden kavramlarının da ötesinde, bilimsel olarak somut kanıtlarla düşünecek olursak; insan kendine nasıl yalan söyler? Hem söyleyenin hem de söylenenin ayni kişi olması nasıl mümkün olabilir? Yalanı kim var ediyor o zaman? Eğer yalan söylenmesinin arzu edildiği, gerçekliğinden rahatsız olunan bir konu varsa ve bu beynimize bir şekilde bir veri olarak işlenmiş ve bilinç düzeyine yerleşmişse, neden sadece unutmuyoruz? Bilinçaltının derinliklerinde kaybolmasına izin vermiyoruz? Ya da farkındalık, kabullenme ve yüzleşme için kendimizi kandırmak istediğimiz konularla ilgili çözüm arayışlarına girmiyoruz? Doğru olmadığını bildiğim bir şeye kendimi nasıl inandırırım? İnandırmak için kurduğum taktikleri kendi zihnimde yarattığımdan nasıl işlediğini biliyor olmam lazım, peki neden kendimi kendimle kandırıyorum?

Bireylerin kendilerini kandırmalarının, daha doğrusu yalan söylemelerinin başlıca motivasyonunun çözmekten kaçtıkları zihinsel çatışmaları olduğu söylenebilir. Beynimizin içinde tam olarak kendimize yalan söylerken nasıl bir süreç gelişiyor hala daha bir tartışma konusu. Örneğin bir kesim bilinçaltının farkında olmadan yaptığı bir çaba olduğunu desteklerken, bir kesim de beynimizde farklı bölümlerin farklı inançları destekleyip bunlar arasında bir çatışma yarattığını savunuyor. Tıpkı karşımızdakilere yalan söyleyip onları kandırma niyetinde olduğumuzda beyinde gerçekleşen işlemler gibi.

Aynanın karşısına geçip gözlerimin içine baktım; bana yalan mı söylüyorsun diye sordum kendime. Cevap vermek istemediğim için sesli olarak bir geri dönüş alamadım doğal olarak. Zihnimde bir karşama yaşandı. Kendimi kandırmadım, mazeretler üretip, sorumluluklarım üzerinden kendimi haklı çıkarmaya da çalışmadım. Sadece bir cümleyle bile söylenebilecek olan bir yalan olup olmadığını öğrenmek istedim. Aklıma hiçbir şey gelmedi. Herşey o kadar gerçek görünüyordu ki…

Kendimizden başka biri tarafından kandırıldığımızı, yalanlara maruz kaldığımızı anladığımız zaman neler oluyor? Savunmasız bir hal içine girerken karşımızdakini suçluyoruz. Dürüst olmanın bir erdem olduğunu savunurken, etik olmayan duygu ve davranışların ne kadar zedeleyici olduğunu farkediyoruz. Sebep hep bir başkasıdır. Bana yalan söyleyen, beni aldatan, beni gerçeklerden çarpıtan hep diğerleridir. Suçlayıp sorumluluktan kaçmak her zaman daha kolaydır. Sonuç olarak kimse yalanlara maruz kalıp, güven duygusunu yitirmek istemez değil mi? Gerçekten de öyle mi?

Peki, söz konusu kendi zihnimiz ve kendi kontrolümüzde olan gerçekliğimiz olduğunda kime güveneceğiz? Siyah ve beyaz arasında gidip gelen gri doğrularımızın kendi öykümüz olduğundan nasıl emin olacağız? Kendi benliğimiz dışındaki diğer canlılardan beklediğimiz güven ve doğruluğu kendi kendimize sağladığımızdan nasıl emin olacağız? Bitmek bilmeyen kuşkular ve sorular zihnin içinde dönen karmaşanın eseri.Zaten en başında seçimlerimizde ve doğrularımızda da bizi kendimizi kandırmaya ve yalana iten de bu zihinsel karmaşalar değil mi?

Kendimizi kandırmaktan ve kendi yalanlarımızdan kaçmak hayat boyu yüzleşmemiz gereken bir mücadele gibi… İnsanlar değişiyor, şartlar değişiyor ve biz kendimizi bu değişimden alıkoyamazken yalanlarımız ve şekilleri de değişiyor. Peki, bu değişimin içinde süregelen yalanlarımızın gerçekten de gerçekliğimizi oluşturduğunu nasıl bileceğiz? Daha karşımızdakinin nerden ve neden geldiğini tam olarak bilmezken onunla nasıl mücadele edeceğiz? Zihnin kendi içinde yalanlarının nasıl işlediğini keşfedemişken, şeklini nasıl değiştirebilirsin?

Sorular sorular sorular… Aslında cevaplarından kortuğumuz soruları sorarken bile, bir yalana itiyoruz kendimizi. Çözümün başlanılan noktada gizli olduğuna inaniyorum. Yolda ilerlerken değişimler yaşansa da başlangıç her zaman aynidir. Ben değişsem de , duygularım ve inançlarım farklı hareketlerle dışa vurulsa da özüm her zaman orda kalmalı. Hani insanın içinde hiç büyümeyen çocuğun yaşadığı yerde. Bir birey önce kendi daha sonra da dış dünyanın aldatmalarından kaçabilmek adına önce kendini tanımalı. Tüm dalgalanmalara rağmen insanın kendini tanıma yolu kendi zihninde çizdiği doğruların daha gerçekçi olmasını sağlayabilir. Duyguları, düşünceler ve gerçekte yüzleşmekten kaçtığımız tüm o motivasyonların ne olduğunu keşfetmek, kendini kandırarak onlardan kaçmaktan daha kalıcı öyküler vadeder bize. Hem de kendi anlatmak istediğimiz öykülerin doğrularıyla.

 

Serin GÜMÜŞ

 


Benzer Haberler

Dikkat bugün bu bölgelerde elektrik kesintisi olacak!

Voice Kıbrıs Haber

Süt bedelleri ödendi

Voice Kıbrıs Haber

“Hükümetteki denetim eksikliği her alanda kendini gösteriyor”

“396 km’lik sahil şeridinde söz sahibi olmak için çalışıyoruz”

Voice Kıbrıs Haber

Emeklilik ( Değişiklik) Yasa Tasarısı” oybirliğiyle onaylanarak Genel Kurula sevk edildi

Voice Kıbrıs Haber

Yasağı ihlal edenler hakkında yasal işlem başlatıldı