Reşat KansoyYazarlar

Reşat Kansoy’un Kaleminden “Yaşanan Acılar Senin Neslin ile bitsin… Şimdi Barış için ter akıtma zamanı”.

Omorfo’lu Kasap Andrea’ya ;

Savaşın bedelini, muazzam ağır ödeyen her iki toplum. Barışın faturasını da yine kendisi ödemeyi istemelidir.

Dün, işlerin en yoğun olduğu saate, matbaa makinesinin kucağında zevk alıyorken, bir erkek sesi: “Giriyos Rishat”.

Zevke ara verip cevap verdim: “Nai, Ela, gatse” dedikten sonra sohbetimiz sömürge yönetiminin diliyle devam etti…

Ziyaretime gelen, şimdi yaşadığım ev sahibinin oğlu – torunları ve kızıydı. Kapılar ilk açıldığı dönemlerde, Babaları ve anneleri, evlerini görmek için ziyaret etmişlerdi (2004 yılındaki ziyaretleri, savaşın saçma kibiriyle yüzleşmemi sağlamıştı). Evlerinde yaşarken kullandıkları, perdeye benzeyen bir aksesuarı depodan çıkartıp vermiş ve sonrada”gocagarının” sel olan gözyaşlarına tanıklık etmiştim. Zor! Milan Kunderanın dediği gibi “Göç etmek onur kırıcıdır, Göç eden insanlar hiç geleceklerini düşünemezler/planlayamazlar. Hep geçmişle didişirler”

Ev sahibi, Bandabuliyada Kasaplık edermiş 74’e kadar! Oğlu (dün ziyarete gelen) 7 yaşındaymış evinden ayırlmak zorunda bırakıldığında, kızları ise 15 inde. Micheal hal hatır sorduktan sonra söze devam etti, yorgun sesi matbaa gürültüsüyle karışık daha anlaşılmaz oluyordu: “Babamı dün kaybettik” dedi. “Yaşadığınız evi fotoğraf çekip, biraz toprak” alabilirmiyiz, müsadeniz var mı diye ekledi. Ahhh be Micheal kim isterdi ki böyle olsun! Kim isterdi DNA’sına bu kadar net çizgilerle Savaş Travması kazınsın! Ah be EOKA’cı Kasap dede, son nefesini göçmen olduğun çorak, gürültülü “Lefkosia” yerine, Tırnaklarınla, terinle tuğlalarını tek tek ördüğün yem yeşilin bağrında Omorfo’da ki evinde vermeyi istemezmiydin? İçimden geçenler devam ediyordu: ne yiğitler ne analar gömdük biz de kuzeyde! Onların da son sözleri “Ahhh leymosun”, “vahhh İskelem”, “Evdim…” özleye özleye yumuşşlardı gözlerini. Kim di bu özleme neşder vurup ta yarayı açık bırakan soysuz cerrrah?

Tabi ki olur dedim, huzur içinde uyusun… üzgün olduğumu belirttim. Yolları hatırlıyorlar, benim yardımım olmadan evlerini buldular, onlar fotoğraf çekerken bende ölen adamın muhtemelen 74’ten hemen önce ektiği turunç ağacını, babam ile limona aşılamıştık. işte o limonlardan dedim, lütfen kabul edin. Ölen adamın kızı, elleri titrek ağlayarak teşekkür etti. Gider ayak, ayak üstü sohbete başladı michael: “babamı sordu, Limasollu olduğunu biliyordu önceki ziyarettinde sormuştu….” Sonra, babasının cenaze törenine davet etii, “Morphou’lu İhtiyar Kasap” Strovolos’ta bir kilisede uğurlanacak… ve ekledi, bizi ve en sevdiği kenti, en güzel yerden seyrediyor şimdi!”

Hazır mısınız dedim. Bir daha bunların yaşanmamasına, yaşatılmamasına hazır mısınız? Donuk nemli gözlerle baktı iki kardeş ve derin bir ahhh çektiler anlaşmış gibi aynı anda!

Barışın faturasını ödemeye hazır değilsek. Ve Savaş gibi birileri bizlere “Barışı” dikte ederse! Beleş sirke baldan tatlıdır diye, Sirke niyetine “Barışı” içeriz. Liderler, Sosyolojik olarak toplumlarını hazırlamalı, mülk ve mal mübadelleleri ile ilgili somut adımların yanında, tarafların yüzleşmelerini sağlamalıdırlar! Daha çok kitaplar yazılmalı, belgeseller çekilmeli, çekilen acılar tüm çıplaklığıyla anlatılmaldır. Filmlere konu olmalıdır, bir avuç topraklarda yaşanan dünya kadar ızdıraplar…. Zamanı geldi, yüzleşmenin. Acıtacak amma, istenç varsa federatifin sağlam temellerini oluşturacaktır. Savaşın faturasını ödedik, ödüyoruz! şimdi Barış için ter akıtma zamanı.

Yaşanan acılar senin nesilin ile bitsin ve,

Toprağın bol olsun Kıbrs’lı Rum, Omorfolu İhtiyar Kasap Andreas.

Saygılarımla,

Resat Kansoy.


Benzer Haberler

Büyü

Serkan Soyalan yazdı: Mart’ta kaldığı yerden

Bir ülke düşlüyorum

Yalan söylediğim kendimse, yalancı kim?

Barış ve işbirliği kentlerimizden başlayabilir

Dedikleri gibi; her olmayan işte bir ‘hayır’ varmış…