Cemal DERMUŞ
Belki de benim için çok duygulanarak ve bir o kadar da zorlanarak yazabileceğim bir yazı olacak.

Hani insanın kendi kendini anlatması gibi zor.
1962 yılının karlı bir kış gününde dünyaya gözlerimi açtığım köy, atalarımın köyü Ayyanni (Aydın)…
Seni idrak etmeye başladığımda 4-5 yaşlarımdaydım. Meralarında rahmetlik dedemle keçi otlatırken, üzüm bağları, badem, zeytin ve maki bitki örtüsü yeşilinin bir biri içine geçmiş tonlarına, hayranlıkla bakıp “Bu ne kadar büyüleyici bir tabiat” dediğimi hala anımsıyorum.
Bir diğer gözlemim ise, insanlarının ne kadar çalışkan olduklarıydı. Arpa, buğday, üzüm, badem ve zeytin hasadına yardım etme zorunluluğumuzdan oyun oynayacak zamanımız bile kalmazdı.

Baf kazasının uzağında, çıkmaz bir yolda ve elektriği olmayan bir köy olmasına rağmen, Baf’ın en büyük Türk köyüydü Ayyanni. Hem nüfus hem de arazisi bakımından. Hatta Galatya’dan ( Mehmetçik) sonra adanın ikinci büyük Türk köyüydü Ayyanni.
Trodos eteklerine yakın oluşundan, yılda en az iki kez kar yağdığını anımsıyorum. Ayyanni’nin yakın çevresinde Vretça (Dağaşan) ve Aynikola (Esentepe) köyleri bulunmaktadır. Köyün konumu itibarıyla, Trodos Dağları’ndaki muflonlar köyün yakınlarına kadar gelip otlarken, özellikle leyleklerin dahi Ayyanni’ye uğradığını, hatta evimizin çatısına bile konduklarını dün gibi anımsıyorum.

Yıllar geçmiş ve Ayyani ( Aydın) İlkokulu’nu öğretmenlerimizin verdiği iyi bir eğitimle tamamlayıp tam da ortaokula başlayacaktık ki, kötü günler başlamıştı.

Çocukluk anılarım içinde Ayyanni’de yaşadığım en kötü günlerdi. 1974’te Baf’ta Ayyannili Özgün Özgünan kardeşimiz ile birlikte 6 kişiyi kaybetmiştik; Savaş Halil, Zeki Hoca, Hüseyin Mulla Bilal, Osman Ahmet ve Elmas Salih.

Kayıtlara geçmesi bakımından, yıllarca kayıp listelerinde bulunan ancak 3 yıl önce tespit edilip bulunan Ayyanni’nin ilk kayıplarından Hasan Nural Cevdet’i de unutmamak gerek. Hasan Nural Cevdet henüz 25 yaşında genç bir polisti. Aralık 1963’te – görev yeri Koççinodrimitya Karakolu’ydu… 21 Aralık 1963 olayları ardından Koççinodrimityalı bazı Kıbrıslı Rumlar tarafından alınarak köydeki polis karakolunda başka bazı Kıbrıslı Türkler’le hapsedildi. Sonra da tümü birden “kayıp” edildi.

Sonuç itibarıyla Ayyannililer olarak toplamda 15 kaybımız oldu.

Bir de Türkiye’de yüksek öğrenim görürken kaybettiğimiz Özer Elmas’ı da unutmamamız gerekir.

1974 sonrasında Ayyannililer, can güvenliği endişesi ve çocuklarının eğitim olanaklarından yoksun kalmaması adına çoğunluğu olmak üzere dağlardan gizlice kuzeye geçmişlerdir.
Viyana Anlaşması imzalanıncaya kadar, Ayyanni’den 1000’e yakın kişi adanın kuzeyine göç etmişti. Sonunda geri kalan yaklaşık 200 yaşlı nüfus ise UNFICYP tarafından 18 Ağustos 1975 tarihinde topluca kuzeye getirildi. Kuzeye göç eden Ayyannililer genellikle Güzelyurt bölgesindeki Bostancı köyüne yerleştirildiler.
Hayat bizleri nerelerden nereye sürüklemiş… Rüyamızda görsek hiç de hayra yormayacağımız bir durum bu maalesef…
Ayyannili Bayram Enver abimin deyimiyle, “İki sevdam var benim. Biri ana diğeri de Ayyanni sevdası”
İşte bu sevda ve ata topraklarıma, çocukluğumu yaşadığım topraklara olan vefa borcumdan, Ayyanni ile ilgili biraz da tarihsel bilgi aktarmak isterim.
Baf ilçesinin doğusunda, Baf’tan 43 km. uzaklıkta bulunan Ayyanni ilçenin en çok üzüm yetiştiren, en büyük ve en zengin Türk köyüydü. 60 bin dönüm olan arazisinin büyük bölümü bağlarla kaplıydı.
Önemli bir kaynak olarak gösterebileceğim Yunus Altınçay hocam Öğretmen Koleji bitirme tezini Ayyanni’nin tarihi üzerine yaptı. Bu tezin hazırlanmasında büyük tarihçi Zihni İmamzade Bey’in de büyük katkıları olmuştur. Tezde aktarılan bilgilere bakılırsa Ayyanni’nin çok eski bir tarihi geçmişi olduğu apaçık görülebilecektir.


Tarihçilerin tetkiklerine göre geçmişte Kıbrıs, şimdiki Avrupa gibi ileri ve sekiz bin köyden müteşekkil bir ada idi. Köyler sık sık yerleşmiş ve Ayyanni köyü ise o zamanki dört köyün kalıntıları üzerine kurulmuştur. Bu dört köyün o zamana ait eski isimleri olabilir. Fakat zamanın çokluğundan ve köylerin toprak altında kalmasından ne oldukları bilinmemektedir.
Yalnız köylüler tarafından kullanılan bölge isimleri vermekle yetinebiliriz. Şimdiki Ayyanni köyü bir yamacın üzerinde uzun bir şerit gibi yukarıdan aşağıya uzanmaktadır. Şeridin sağ yanı doğu, sol batı, yukarı kuzey ve aşağı ise güneye bakmaktadır.
Geçmiş tarihlerde dört köyün bulunduğu bölge isimleri ise şöyledir;
1-Babutsa bölgesi: Köyün kuzey kısmında
2-Hrimu bölgesi: Kuzey batı
3-Dribimeni: Kuzey batı
4- Riyena: Güney doğu
Özellikle Riyena ile ilgili günümüze kadar gelen anlatımlarda, orada bir ağaç altında gömülü bir büyük küp dolusu altın olduğudur. Söylenene göre bu hazineyi ilk bulan delirecek, ikinci bulan ise ihya olacağı yönündedir.
Ayyanni Köyü’nün Kurulması
M.S. 4. asrın başında, adada 7 sene boyunca kuraklık ve kıtlık baş göstermişti. Bunun arkasına çok şiddetli zelzeleler yeri parça parça etmişti. Köyler yıkıldı, kasabalar viraneye dönmüştü. Adada hiç insan kalmamıştı. Böylece Ayyanni köyünün kurulduğu bölgedeki eski yerleşim yerleri de büyük bir yıkıma uğramış ve tarihe karışmıştı.
Adada tekrar yağmur yağıp eski haline gelince, Bizans Kralı Konstantin, İstanbul ve Anadolu’dan adaya halk getirmek istedi. Hiç biri gönüllü olarak gelmeyince, bütün mahpusları buraya getirdi. Böylece adada tekrardan hayat başlamış oldu. Kıbrıs ahalisi de Anadolu ve İstanbul’dan getirilen mahpuslar oldu.
Bütün adada olduğu gibi Ayyanni’de de derebeylik hüküm sürmekte idi. Yahya peygamberlerin Tarikatı’na göre Ayyanni Snt. John şövalyelerinden birinin idaresinde idi. Halkı ise Hristiyandı. Şimdiki köyün bulunduğu yerde kurulmuştu. Köy Derebey’in idaresi altındaydı. Derebey, diğer Hristiyan mahpusları kendi malikanesinde çalıştırıyordu.

Bu döneme ait buluntular çok fazla değildir. Köy içindeki bir arazide çalışılırken yeşil bir taş üzerinde bulunan bir Derebey resminin alt kısmında 99 ile 90 manasına gelen ıc ile xc yazılı idi. Bundan fazla bir şey anlaşılmamakla beraber köyün Derebeylik idaresinde yaşadığı anlaşılmaktadır.
1571 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu Kıbrıs’ı aldı ve adada bulunan Derebeylerin malikaneleri ise Tımar ve Zeamet olarak gazilere verildi. Ayyanni’deki Derebey Malikanesi ise Haliloğlu adında bir Osmanlı askerine tımar olarak verildiği söylenmektedir.
Burada yaşayan Hristiyanların çoğu, Türk Beyi’nin dinini kabul etti. Kabul etmeyenler ise zamanla köyü terk ettiler. Halk Rumlardan dönme olduğu için Türkçeyi bilmiyorlardı. Bundan dolayı buraya gelen Türk Beyleri Rumca öğrenmek mecburiyetinde kalmıştı. Böylece Ayyanni halkı dinini değiştirip Müslüman olduktan sonra, Ayyanni Müslüman köyü oldu. Fakat konuştukları lisan ise Rumca idi. Halkın çoğunun konuşurken Türkçe kelime yerine, konuşma esnasında Rumca kelimeleri Türkçe cümle dizelerinin arasına yerleştirmeleri ve Rumca’yı iyi konuşmaları bir örnek teşkil etmektedir.

örnekler;
Al oğlum o gatselliyi da getir. Gel re bura. Duydun? Hasan’ın garısı etti genne bir goruvacık.
Yılmaz Üngüder: Be Cemal al o siyargayı da götür büyük çeşmeye da suvar geni
Cemal Dermuş: Sabahdan tez gakasın da monobadilerden gideceyik dereye
Aliye Dökmen Yavuz: Gel re şire
Tamer Kaya: Gancelliyi kapa da girmesin guliler
Ozay Uluc: Getir re yegen o garamaniyi da kesecem bu isbahoyu. Yada sittala geni re Cemal yeğen da gitsin bu anafendo öküz.
Nazan Yazman: Gideceyik bağa da toplayalım gambanarileri.
1831’deki Osmanlı nüfus sayımında köyde yaşayan hiçbir Hristiyan bulunmamakla birlikte, Agios Ioannis 1958’e kadar her zaman bir ya da iki Kıbrıslı Rum aileye sahipti.
1571’den sonra Ayyanni’ye yerleşen Müslümanlar ve sonradan Müslüman olan Hristiyanlar için bir de cami ihtiyacı doğmuştu. Osmanlı döneminde, Cerocera nahiyesine bağlı olmakla birlikte daha sonraları Baf kazasına bağlanan Ayyanni (Aydın) köyünün camisi, eski bir caminin yerine inşa edilen, enine dikdörtgen planlı bir yapıdır. 1879 yılında İstanbul Evkaf’ı tarafından hazırlanıp 1883 yılında Kaptan M. B. Seager tarafından yayımlanan Kıbrıs’taki Vakıf Malları listesinde eski caminin adı “The Eomerzadeh Osman mosque in the village of Ayyyanni” şeklinde geçmektedir.
1923 yılına kadar Ayyanni köyünde bir de kilise vardı. Civar köylerdeki Rum halkı, her sene 15 Ağustos’ta buraya gelip panayır yaparlardı. 1923 de bu kilise tahrip edilerek olduğu yer ise bahçeye çevrildi.
Yapılan nüfus sayımlarına bakıldığında köy nüfusunun sürekli olarak artan bir hızla çoğalmakta olduğu açıkça görülmektedir.

1960’da nüfusu 1000’e yaklaşan Ayyanni köyünün ekonomisine baktığımız zaman ise şunları söyleyebiliriz. Ayyanni eskiden beri bir tarım ve hayvancılık köyü olarak bilinmektedir. Tarım hayatına çok eskiden beri atılmışlar ve başta buğday olmak üzere, arpa, burçak, bakla, patates, pamuk, fasulye, börülce, soğan, luvana ve pancar yetiştirmektedirler. Sulak alanlarda ise bahçecilik yapılarak köyün ihtiyacı olan sebze ve meyveler yetiştirilmektedir. Ağaç yetiştirmeye de meraklı olan Ayyannililer köyün her tarafına çeşitli meyve ağaçları (badem, zeytin,ceviz v.b) dikmişlerdir.
1935 yılından itibaren yabancı memleketler tarafından yüksek fiyatlarla satın alınan üzüm yetiştiriciliğine de başlamış ve kısa zamanda köy arazilerinin neredeyse yarısını bağ ekmiştir.

Bu yıldan itibaren üzüm yetiştiriciliği köylünün en büyük geçim kaynağı olmuştur. Senenin her ayında Ayyannililer gerek bağlarında gerekse tarlalarında sürekli çalışırken görmek mümkündür.
ŞİMDİ Mİ?
Her şey mazide kaldı. Ama ruhumuzdan anılarımızdan asla silinmiyor. Başarmaya azimli Ayyannililer 1974 sonrasında Bostancı’ya yerleştiler. Hırslı ve azimliydiler. Ayyannililik ruhunu canlı tutmak ve yaşatmak adına spor alanında da çok mücadele ederek Bostancı Bağcıl Spor Kulübü’nü kurarak kısa sürede önemli başarılara imza attılar.

Asla geçmişini ve ata topraklarını unutmayan Ayyannililer sık sık köylerini ziyarete gidip hem eski günleri yad ediyorlar hem de oradaki gelişmeleri takip ediyorlar.
Bir Ayyanni aşığı olarak ben de sık sık gidiyorum. Son zamanlarda edindiğim bilgiler beni daha da heyecanlandırdı. Ayyanni Vretça arasında ormanlık bir alanda yapılan araştırma kazıları göstermiştir ki, bölgede M.Ö 7 bin yılına ait bir de yerleşim yeri varmış.

Bu kadar köklü bir tarihe sahip Ayyanni köyünü unutmak ve unutturmak mümkün mü?
Bir gece kuşuyum Ayyanni deresinde.
Kah çınar ağacına arkadaşlık, kah yarasa mağrasına dostluk ederim .
Kah sevişirim Mangafa’nın golimbosu’yla, Kah akarım gidebildiğimce.
Ben bir Ayyanniliyim…
Bazen Kasaba denizinde,
Bazen Kara Daş’ta dururum.
Bazen coşarım .
Cumali Mazlum’un un değirmeninden tutar da,
Cumali Arap’ın un değirmenine kadar, 4 un değirmenini çevirir, buğdayı, arpayı una çeviririm.
Bazen üzüm olurum sofralara.
Bazen üzümden şarap, bazense zivaniya, sucuk, köfter, kuru üzüm.
Bazen ise SERHOŞ olur başım AYYANNİ’den
Ben bir Ayyanniliyim…

Çocukluğumun geçtiği AYYANNİ,
SENİ HİSSEDİYORUM.
ANAMSIN, BABAMSIN, ATAMSIN, ATA TOPRAĞIMSIN, VATANIMSIN.
Görüyorum rüyalarımda, dinmek bilmez gözyaşlarını.
TEK AİDİYETİM SANA AYYANNİ.
Voice of the Island 2019














