FeaturedKIBRISVOI Özel Haber

Erdinç Gündüz kabul etmese de gerçek ortada!




Erdinç Gündüz’ün  kabul etmemesi bu gerçeği değiştirmiyor,  gerçek ortada!

Efsane Sıla 4 grubun üyelerinden  Erdinç Gündüz ile birlikte Kıbrıs Medya Grubunda uzun yıllar birlikte çalıştık. Sorunları çözmek için sakin olmanın önemini, hızlı ve yanlış karar almaktansa,  alternatif çözümler arayarak doğru zamanda doğru kararı almayı kendisinden öğrendim. Arşivcilik konusunda onun kadar iyi olamasam da, sakladığım gazete kupürlerinden,  her yıla ait ajandalarıma kadar, evin bir bölümünü kaplayan kutular onun sayesindedir.

Radyo ve televizyonculukla ilgili olarak Erdinç Gündüz ve Mustafa Hamidi’den öğrendiklerimi hiçbir üniversitede öğrenemezdim. Sektörde yarattıkları değerlere ne yazık ki sonrasında,  hala ulaşılamamıştır. 

Kıbrıs Tv hepimiz için bir okuldu. Bu okulda olduğumuz sürece  hiçbirimiz kendisine “Erdinç Bey”, “Sayın Gündüz” demedik, diyemedik. Kıbrıs Tv’nin müdürüydü ama hepimizin Erdinç abisiydi.   “Etrafta o kadar çok Sayın ve Bey var ki..Ben onlardan biri olmak istemem” derdi. Sevgilisinden ayrılan, kirasını ödeyemeyen, başı ağrıyandan tutun da ayağı taşa takılana kadar herkes onun kapısını çalardı. Kim kapısını çalsa, onu dinler ve sorunun çözümü için elinden geleni yapardı. Onun öğrencileri bugün sektörün temel taşlarını oluşturmaktadır. Hepimize iyi bir öğretmen olmasının yanında her zaman abimiz olmuştur.

Erdinç Gündüz’ün Baflı olan annesi doğum yaklaşınca Aynikola’ya gitmiş. Annesinin yanında doğum yaptıktan hemen sonra yeniden Lefkoşa’daki evine dönmüş.   24 Ekim 1949’da Baf- Aynikola’da doğan Gündüz  Lefkoşa’da büyümüş. 

Daha onbeş yaşındayken, hiçbir zaman hayal etmediği halde, silahlarla tanışıp Mücahit üniforması giymiş. Üstelik gece tuttuğu nöbetlerden sonra okul üniformasını giyip okula da gitmiş. O yıllara ait en ilginç anısı ise kendisi şöyle anlatıyor;

“Rum tarafındaki sinemalarda güzel ve yeni filmler vardı. Sıkça sinemaya giderdik arkadaşlarla.  Bir gece,  Ongun (20 Temmuz Şehidi) ile bir film izlemeye gittik. Film başlamazdan hemen önce yerimize yeni oturmuştuk ki yan taraftan birileri seslendi. Dönüp baktım, tanımadım. Ongun’a “Sana mı sesleniyorlar” dedim, “Hayır, tanımam” dedi.

Film başladı.  Uzun bir filmdi. Birinci arada dışarı çıkınca daha önce bize seslenen gençlerden biri yaklaştı, “Bizi tanımadın mı ?” diye sordu.  “Özür dilerim, tanımadım. İngiliz Okulundan mı tanışıyoruz?” dedim. “Hayııırrrr….Biz, ‘Dere’ yanındaki mevzideniz.  Sen de karşı mevzide değil misin ?” demez mi ?…..  Ongun da ben de çok şaşırmıştık. Söyleyecek bir şey bulamıyorduk.  “Evet” demek zorunda kaldım sonunda.  Ayaküstü sohbet etmeye başladık.

“Bizim terhis olmamıza üç ay kaldı”…

“Ben daha bir süre daha oralardayım”…

“İzinleriniz nasıl”…

“Çok sıkıntı var”…,

“Bizde de öyle”…,

Eğitimler, silahlar…  v.s. v.s. v.s.

Tam o sırada filmin başlayacağı uyarısı geldi ve ayrıldık.  Sinemadan çıktıktan sonra,  bütün gece bunu konuştuk Ongun’la… Ne saçma sapan bir savaştı bu bizimkisi… Dünyanın bir başka yerinde benzeri bir durumla karşılaşılabilir miydi?”

Erdinç Gündüz nasıl bir çocuktu?

“Hareketli, ağaçlara tırmanan,  ama müziğe hep ilgi duyan bir çocuktum. Babam ut çalar ve şarkı söylerdi. Çok güzel sesi vardı ve annem de ona eşlik ederdi. Küçükken eve misafir geldiğinde sesim güzel olduğu için bana da şarkı söylettirirlerdi.”

Müzik yeteneğinizi çocukken mi keşfettiniz?

“Kulağımın çok güçlü olduğunu söylemek zorundayım. En küçük  ses bozukluğunu, hatayı duyarım. Hassas bir kulağım vardı. İlkokulda bu özelliğimi keşfetmiş olacaklar ki koroya seçtiler. Öğretmenlerim keşfettiydi beni.”

Çocukken hayaliniz var mıydı?

Açıkçası hiç hayalim yoktu ama müzikteki idealim piyanoydu. Babamın piyano alacak parası olmadığı için müziğe kemanla başladım.

7 yaşında keman derslerine başlayan ve uzun yıllar keman çalan Gündüz,  gitar çalmaya 63 yılında  başlamış. Gitarla başlayan yolculuğu  önce Bayrak Kuartet daha sonra Sıla 4’le devam etmiş. Sıla 4 ise zaman içinde bir efsaneye dönüşmüş. Ben kendilerini Kıbrıs müziğinin yaratıcıları olarak tanımlasam da kendisi öyle mütevazı ki bunu kabul etmiyor.

 

Sıla 4 nasıl doğdu?

“Sıla 4, 1964 yılında kurulan Bayrak Kuartet’in devamıdır. O dönem hepimiz Mücahittik. Aynı zamanda Bayrak radyosuna programlar yapıyorduk.  Bir taraftan nöbet tutar bir taraftan müzik yapardık. O dönemin koşulları düşünüldüğünde bizler bir nevi kendimize müzikle terapi yapıyorduk.”

Tüm grup elemanları Mücahit oldukları için,  aldıkları emir ile altmışların sonunda Lefkoşa’nın tek eğlence parkı olan askeriin işlettiği,  Mücahitler Gazinosu’nda çalmaya başlamışlar. “Türkçe, İngilizce, poptan türküye kadar ne aklımıza gelirse çalıyorduk.” diye anlatıyor o günleri Gündüz.

68’lerde gruba , Raif Denktaş ve Aydın Kalfaoğlu’nun katılmasıyla Sıla 4’ü Sıla 4 yapan dönem başlamış.  O dönemleri ‘çılgınca’  olarak tanımlayan Erdinç Gündüz,  sabahlara kadar müzik yaptıkları  günleri özlemle anlatıyor.

O dönemin Türkiye’sindeki müzik akımlarından etkilendiniz mi?

“Modern Folk Üçlüsü’nden etkilendik. Anadolu’dan türküleri alıp düzenliyor ve  üç  sesli olarak okuyorlardı. Tam da bizim idealimiz olan müzik türüydü. Onların şarkılarını evde çalmaya başladık.

Hangimizin fikriydi bilmiyorum ama birimiz,  “Anadolu’dan aldılar ve modernize ettiler. Bizde Kıbrıs türküsü yok mu ? Alalım onları biz de modernize edelim” dedi. Bildiğimiz Kıbrıs türkülerini düşünmeye başladık. Kıbrıs Gelini, Dolama, Kıbrısım gibi birkaç parçayı hemen denedik ve çok hoşumuza gitti. Sonrasında da, kayıt yaparsak nasıl olacak diye denemek için Brt’de deneme kayıtlarına girdik.”

  

“Türkü avına çıktık”

Sıla 4, türküleri modernize etme kararı aldıktan sonra 68’li yıllarda de kapılar açılıp geçişler başladığında türkü avına çıkmışlar. Ülkeyi baştanbaşa gezerek türkülerimizin peşine düşmüşler. Gündüz o dönemi:

“Madem elimizde malzeme yok,  biz de dolanıp bulalım diyerek Baf’tan Karpaz’a kadar Türk köylerini gezerek türkü aradık ve birkaç tane bulduk. Ama yüzlerce de mani bulduk. Dedik ki, bu manileri üzerine türkü formunda şarkılar yapalım. Ve o andan itibaren üretim başladı.”

 Kıbrıs müziğinin yaratıcıları sizlersiniz diyebilir miyim?

“Bu söz çok iddialı. Biz müzik için emek verdik ama biz yarattık demem doğru olmaz. Bizden önce var olanları ortaya çıkarmaya, benzer formlarda birşeyler üretmeye çalıştık sadece” diyerek mütevazı davranıyor.

Kıbrıs müziği var mı?

Aslında evet var. Kendine has, her taraftan etkileşimlerle oluşmuş Kıbrıs’a özgü bir müzik var. Kıbrıs’tan,  coğrafi konumu nedeniyle  birçok uygarlık geldi geçti. Her birinin etkisiyle oluşmuş bir müziğimiz var.”

 “Kıbrıs Müziğini Yarattılar

Kıbrıs Müziğini yaratanlardan biri olarak bu kadar mütevazı davranmasını çok iyi anlayabiliyorum. Kendi yarattığı değere olan saygısı ve her zamanki gibi alçakgönüllü yapısı ile “Evet biz yarattık demiyor.” Ama onun kabul etmemesi de bu gerçeği değiştirmiyor. Gerçek ortada, onlar yarattılar. Kıbrıs müziğinin yaratıcılarından olan Gündüz’e duyduğum hayranlık daha da artıyor.

 Şarkılarınız plak olma sürecini anlatır mısınız?

“Ankara’da öğrenciyken, Ferahzat dışında hepimiz aynı evde kalıyorduk. Pek çok beste Ankara’daki o evde ortaya çıktı. Bu arada benim Bayrak Radyosu ile olan ilişkilerim devam diyordu. Ankara’dan yeni çıkan plakları alıp Bayrak Radyosu’na gönderiyordum.   Plak alımlarını yaptığım Grafson’daki patronlarla tanıştım ve onlarla sohbet ederken gurubumuz olduğunu ve müzik yaptığımızı söyledim.”

Erdinç Gündüz aradan yıllar geçmesine rağmen o günü dün gibi büyük bir heyecanla anlatıyor.

“Bir gün evde oturuyoruz, kapı çalındı ve Grafson’un sahibinin oğlu geldi. Ben niçin  geldim biliyor musunuz? diye sordu.  Ve devam etti “Plak yapalım sizinle“…  Çok şaşırdık, çok heyecanlandık ve tabii çok sevindik. Hemen sonrasında kontrat imzalandı.”

Grafson şirketinin,  plak yaparken bazı endişeleri vardı .  Bu endişeleri özel bir yöntemle çözmüşler. Gündüz sorunu nasıl çözdüklerini şu sözlerle anlatıyor: “Kafalardaki tek soru,  “Acaba Kıbrıs ağzı tutar mı?  İdi.  “Siz Kıbrıs ağzıyla söylüyorsunuz” dediklerinde ben de, “Azeri Türkçesi tutar Karadeniz ağzı tutar da bizim Kıbrıs ağzı kabul edilmez mi ?”  dedim.  Sonra bir anlaşma yaptık ve plağın bir yüzünü standart Türkçe diğer yüzünü ise Kıbrıs ağzı ile kaydettik.”

 

İlk plakları kaç sattı diye sordum, Erdinç Gündüz O’nu yakından tanıyanların bildiği gülümsemesi ile ellerini iki yana açıp başına salladı ve, “Bilmiyoruz” dedi.

O dönem bir banka hesabı açılmış ama kimse gidip bakmamış bile. Hesabın hangi bankada olduğunu bile sormamışlar. Amaçları para kazanmak olmayan Sıla 4 grubu,  ilk plaklarından bir tek kuruş kazanmamışlar. Kazanmışlarsa da bilmiyorlar.

 İlk Sıla 4 plağı Kıbrıs’ta çıkar

Türkiye’deki plak anlaşmasından hemen önce,  Bayrak Radyosu  Kıbrısım ve Dolama şarkılarını çalmaya başlar.  Her iki şarkı da Hüseyin Kanatlı’nın Plak Yarışı programında bir numara olur.  Kayıtları Bayrak Radyosu’nda yapılan bantlar, Rum tarafındaki büyük plakçılardan birine verilir.  Ve böylece Kıbrısım ve Dolama şarkılarının yer aldığı ilk Sıla 4 plağı ortaya çıkar.  Plak, üç bin adet basılır ve plak bir ay içinde tükenir.

 “İlk plağımızın kalıpları Yunanistan’da baskısı ise güney Kıbrıs’ta yapılmıştır.”

Üç bin adet basılıp bir ay içinde tükenen plağın kalıpları ve baskısı Yunanistan ve  Güney Kıbrıs’ta yapılmış. Sıla 4 ekibi, tepki olabilir düşüncesiyle, bunu  uzun süre gizli tutmuş,  bir sır olarak saklamış.

 

“Türkiye’deki plaklar”

Türkiye’de Grafson’a bağlı Kent Plak ile, bir yıllık- dört 45’lik plaklık bir anlaşma yapılır. Ama ilk iki plaktaki, uyarılara karşın düzeltilmeyen, seslerdeki bazı teknik sorunlar yüzünden anlaşmayı iptal ederler.

Aynı günlerde, Fikret Kızılok ve İlhan İrem gibi isimlerle çalışan Diskotür’den plak teklifi alırlar ve kabul ederler. Diskotür etiketiyle satışa çıkan plaklarında ‘Gariban’ ve ‘Ararım Sorarım Seni’ şarkıları yer alır. 1974 yılı sonunda satışa çıkarılması planlanan bir albüm anlaşması yapılır.  Ama bilinen nedenlerle bu albümün tamamlanması gerçekleşemez.  ’74 Savaşı sonrasında ise Sıla 4 çalışmalarında bir duraklama dönemine girilir. Tüm elemanlar kendi özel hayatlarında bir düzen kurma çabası içindedir. Erdinç ve Ferahzat Bayrak Radyosu’nda çalışmaktadır. Raif politikaya atılmıştır. Aydın ise kendi Avukatlık Bürosu’nu açmıştır.

Tam da yeniden toparlanıp üretime devam kararı aldıklarında Raif Denktaş, bir  trafik kazasında hayatını kaybeder. Bu  zamansız ölüm gerideki  grup elemanlarını inanılmaz şekilde etkiler. Gündüz’ün gözlerindeki acı hala taptaze. Raif Denktaş’tan konuşurken hala sesi titriyor. Anısına düzenlenen konserlerindense yine hüzünlü bir ses tonu ile bahsediyor..

“Raif Denktaş’ı anmak için1987’den 89’a kadar düzenlenen konserler büyük ilgi gördü.  Bu konserlerde, Sıla 4’e ve Sıla 4 şarkılarına halkın gösterdiği ilgiye çok şaşırmıştık” diye anlatıyor.

 

Hepimiz şarkılarınızı ezbere biliyoruz ve sizi hayranlıkla dinliyoruz, dediğimde

“Yıllar sonra, oğlum Arda ısrarla bizi ‘Sıla 4 Gecesi’ düzenleyerek sahneye çıkardı. O gece biz şarkı söylerken karşı masada oturan sekiz dokuz yaşında çocuklar bizimle beraber şarkılarımızı söylüyorlardı.  Sahnedeyken, Aydın’ a işaret ediyorum. Konser sonrasında,  kaçıncı kuşak bizim şarkılarımızı ezbere biliyor diye kendi aramızda konuşuyoruz. Bizden sonraki nesillerin de şarkılarımızı ezbere bilmesi ve söylemesi çok büyük bir mutluluk vermişti bize.” diye cevaplıyor.

 

CD olayı nasıl oldu soruma şöyle cevap veriyor Erdinç Gündüz

Aslında o gece karar vermiştik galiba yeniden stüdyoya girmeye. Herkesin bir ağızdan şarkılarımızı söylemesi üstelik 7 yaşından 70 yaşına kadar geniş bir kitlenin bunu yapması tarifi olmayan bir mutluluktu.  Bizden beklentilerin devam ettiği apaçıktı. Buna bir de bizim içimizdeki heyecan ekleninne CD için hazırlanmaya başlamıştık bile. Nitekim, sonuç düşündüğümüz gibi çıktı. 2009 CD’si çıktı ve kapışıldı..Daha sonraki CD’ler de öyle.

Şarkılarınız televizyon programlarından radyolarda fon müziğine kadar hemen hemen her yerde kullanılıyor. Ne hissediyorsunuz?

“Çok duygusallaşırım duyduğumda. Karpaz’a gittiğimde hiç tanımadığım grup pat diye bizim şarkımızı çalmıştı. Onlar şarkımızı çalarken kulağım ordaydı ama duygularım taa geçmiş yıllara uzamıştı. Gittiğim çok yerde karşılaşıyorum benzeri durumla. Bir yandan nasıl yorumluyorlarr diye dinlerken bir yandan da duygularım beni alıp bir yerlere götürüyor.”

Tüm şarkılar anonim mi? Sizin yazdığınız şarkı sözleri var mı?

“Gelmedim, Gariban, Ayrılık isimli şarkılarımızın sözlerini Raif yazdı. Gara gözlü Yârim’in sözleri benimdir ama folkloriktir, manilerden esinlenerek yazılmıştır.  Yine Seni İsterdim’in sözleri  Tevfik Ünver arkadaşımızındır.”

Sizin için en özel şarkınız hangisi?

Hepsi benim için özel ama gittiğimiz mekânlarda sahneye çıktığımızda herkesin bir ağızdan söylediği için  “Köprü” ve “Gelmedin” daha özel. Bir şey bırakmış olmak kadar güzel bir şey var mı hayatta…”

Oğlunuzu, Arda’yı sahnede sizin şarkılarını söylerken dinlemek nasıl bir duygu diye soruyorum.  “İnsanın evladından bahsetmesi zordur”  diye başlıyor cümleye.  Arda’nın inanılmaz sayıdaki şarkı repertuvarından ve müzik alanında kendini sürekli geliştirdiğinden bahsediyoruz. Kendi yeteneği karşısında mütevazı olan Gündüz , oğlu Arda’nın yeteneğinden övgüyle söz ediyor.

 Arda’da baktığınızda kendinizden bir şey görüyor musunuz?

“Benim müziğe düşkünlüğümün kopyası aslında. Ama kulağı benden daha iyi diyebilirim.”

 

Erdinç Gündüz ağlar mı?

“Ağladığım oldu. En son Aydın Kalfaoğlu’na ağladım. Birde Raif’e ağlamıştım. Annem babam öldükten sonra da  evlerine  ilk defa gidip kapıyı açtığımda da ağlamıştım. Sanki kapıyı açtığımda annem karşıma çıkacakmış gibi olmuştum.”

Nelere gülersiniz?

“Her türlü akıllıca espriye gülerim ve gülmeyi severim. Gülmeyi de herkese tavsiye ederim. Etrafımdakilere gülecek bir şey bulun ve gülün derim. “

Nerden vazgeçmezsiniz?

“Müzikten vazgeçmem, okumaktan, yazmaktan ve bilgisayardan vazgeçmem. Cehenneme de gitsem bilgisayarım yanımda olur.”

Erdinç Gündüz’ün en önemli özelliği nedir?

“Ayrıntıcıyım.  Çoğunluğun farkemediği küçük detayları farkederim. Araştırırım. Aynı anda 2-3 işi birden yapabilirim. İnsan ilişkilerini çok severim..Daha birşeyler var ama bu kadar yeter…”

 

Medya nerden nereye geldi, ileri yoksa geri mi gittik?

Daha kötüye gittik. Radyolarımız bilgisayar radyosu oldu çoktan. Radyoculuk bitti. Televizyonlarımız için ise ‘görüntülü radyo’  diyebilirm. Teknolojik olarak da geriye gitmekteyiz. Çünkü takip etmesi zor ve pahalı bir sektördür. Personel bakımından da geri gitmekteyiz. Bu kadar bozuk bir Türkçeyle radyolarda televizyonlarda nasıl haber okuyorlar  program sunuyorlar şaşkınlık içindeyim. Hiçbir kural kalmadı hiç titizlik kalmadı.

Erdinç Gündüz sürekli okumaya, araştırmaya ve üretmeye devam ediyor. Onun öğrencilerinden biri olmanın gururunu yaşayanlardanım. Kendisine sohbet ettiğimiz günde teşekkür ettim ama bir kez buradan da teşekkür ediyorum. Teşekkürler abim.

Derya Atamer-2017

 

 

 

 

 

 

 






Benzer Haberler

Hava kirliliği nedeniyle Hindistan’da solunum yolu hastalığı vakaları 200 bini aştı

AA

İngiltere’de kreş çalışanının sistematik taciz zinciri!

NTV

Sterlin ve Euro bugün yeniden yükselişe geçti!

Voice Kıbrıs Haber

İSG-BİR “İş Sağlığı ve Güvenliği(Değişiklik)Yasa Önerisi’ni sakıncalı buluyoruz ve bu düzenlemeye karşıyız”

TAK

Fidan “Kiminle konuşursam konuşayım Güney Kıbrıs’tan şikayet ediyorlar”

AA

PGM “Bir kişi tarafından yapılan hata tüm polis çalışanlarına mal edilemez”

Voice Kıbrıs Haber